Mobilya Sektöründe Kalifiye İşgücü
Türkiye’de mesleki eğitim ile İşletmeler arasındaki ilişkilere bütünsellik içinde yaklaşılmaya başlanmalı. Bu konuda bütün kesimler; kamu, özel sektör, işçi ve işveren sendikaları, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri bir araya gelerek diyalog ve işbirliğini geliştirme yolunda önemli adımlar atmalıdırlar. Sürecin tabana yayılması mutlak suretle sağlanmalıdır.
İş gücünün niteliklerinin yükseltilmesi ve eğitimin ekonomik etkinliğinin artırılabilmesi için iş gücüne yönelik talebin rasyonel bir biçimde bilinmesi ve ölçülmesi gerekmektedir. İş yaşamının ihtiyaç duyduğu iş gücünün niteliği ve niceliği tam, gerçekçi ve güvenilir biçimde tespit edilememesi nedeniyle, eğitim arzı da tahminlere göre yapılmaktadır. Bir yandan mezun olan gençler eğitim aldıkları alanlarda istihdam olanağı bulamazken öte yandan bazı alanlarda kalifiye iş gücü ihtiyacı bulunmaktadır. Mobilya sektörü de bunlardan biridir.Eğitim ve öğretim programları geliştirmenin temelini iş piyasası araştırmalarının sonuçları oluşturmalıdır. Öncelikle meslek standartları belirlenmeli, mesleki eğitim standartları ve mesleki eğitim program geliştirme çalışmaları bu temel üzerinde yükselmelidir.
İşgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün eğitimi önem taşımaktadır. Bir bakıma eğitim sisteminin çıktıları işgücü piyasasının girdilerini oluşturmaktadır. Herhangi bir eğitim sisteminden geçerek ya da başka bir şekilde beceri ve eğitim düzeyi kazanmış kişilerin mesleki yeterliliklerini belgelemeleri, gerek kişiler ve gerekse iş hayatı bakımından önem taşımaktadır.
Sosyal taraflarca kabul edilmiş güvenilir bir belgeye sahip olan kişilerin yurtiçi ve yurtdışı işgücü piyasasında iş bulmaları daha kolay ve hızlı olacağı gibi, işverenler de istihdam edecekleri kişilerde aradıkları nitelikleri görme imkânına sahip olacaklardır. Aynı zamanda eğitim standartlarının belirlenmesini ve buna uygun eğitim verilmesini de beraberinde getirecektir. Böylece eğitim ile istihdam arasında sağlıklı bir yapı oluşturmak mümkün olacaktır.
Sosyal taraflar arasında tam bir uzlaşmayla yasal hazırlığı yapılan Ulusal Meslek Standartları Kurumu (UMSK)’nun bir an önce kurulması ve işlerliğe kavuşması sağlanmalıdır. Bu yöndeki talep, hemen her platformda sosyal taraflar tarafından dile getirilmektedir. Hükümetlere düşen temel sorumluluk, bu konuda sosyal taraflar arasında da var olan mutabakat ve talebi dikkate alması ve gereğini yerine getirmesidir.
Türkiye mobilya sektörü uluslararası pazarlarda rekabet edebilecek konumdadır. Ancak, çoğunluğu geleneksel yöntemlerle çalışan atölye tipi, küçük ölçekli işletmelerin ağırlıkta olması, büyük ölçekli işletmelerin son 5-10 yılda kurulmuş olması dünya pazarlarında tanınmasını geciktirmiştir.
Sektördeki gelişmeye müsait işgücü, dünyada genel olarak ülkemizdeki ucuz iş gücü olarak değerlendirilmektedir. Ucuz iş gücünün aynı zamanda gerek tahsil açısından gerek beceri ve yetenek açısından nitelikli ve genç olması sektör de global rekabet avantaj sağlamaktadır.
Sektörde ciddi bir örgütlenme ve yönelme sorunu vardır. Sektörde ki firmalar bir araya gelme müşterek paydalarda buluşma noktasında yetersizdirler, Temsil edenlerin ise sektörün bütününü temsil ettikleri söylenemez. Lokomotif durumunda ki Küçük ve orta ölçekli işletmelerin söz sahipliğini artırmak gerekmektedir. Bu bakımdan İtalya, Almanya, Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri ile devlet destekli organizasyonlarda ise Britanya ve Britanya’yı örnek alan uzak doğu ülkeleri model ülkeler olarak dikkate alınabilir.
Yine anket sonuçlarına göre isletmelerin büyük bir bölümünün uzman personel özellikle mühendis çalıştırmadığı(%73,78), mühendis bulunan isletmelerde ise, en fazla endüstri mühendisi ve mimar unvanlarında elemanların istihdam edildiği belirlenmiştir. Oysa Türkiye’de bu sektöre en yatkın ve en nitelikli elemanlar orman endüstri mühendisi ve ağaç isleri endüstri mühendisi unvanıyla mezun olan elemanlardır.
Firmaların uzman personel çalıştırılması konusunda Devletten beklentileri, İşveren olarak, firmalara karşı daha fazla cesaretlendirici ve maddi olarak teşvik edici olmalı %30 olarak benimsenen bir durum, firmalarımıza kurumsallaşma, markalaşma, profesyonelleşme, rekabet gibi kavramların anlatıldığı, global örneklerle desteklenmiş eğitimler hazırlanmalı ve sürdürülmeli %25, KOBİ’lere personelinin yurtdışı eğitim alması konusunda sağlanan teşvik ve imkânların arttırılması %10, İşletmelere, personellerinin uluslararası sergi ve fuarlara katılarak bilgi ve deneyimlerini artırılmaları konusunda teşvikler sağlanmalı %30,, üniversite ve sektör birlikteliği için organizasyonlar yapmalı %5 olarak ortaya çıkmaktadır.
İşletmelerde hizmet içi eğitim uygulanması irdelendiğinde isletmelerin üçte ikisine yakın bir oranının hizmet içi eğitim uygulamadığı tespit edilmiştir. Hizmet içi eğitim uygulayan isletmelerin bu hizmeti hangi şekilde sağladıkları değerlendirildiğinde ise; hizmet içi eğitimin en fazla KOSGEB tarafından uygulandığı, ikinci sırada kendileri tarafından uyguladıkları, daha sonra sırasıyla makine alınan isletmeler ve diğer kamu kuruluşları tarafından uygulamaların olduğu bildirilmektedir. Burada dikkat çekici olan sonuç ise, hizmet içi eğitimin % 10 gibi çok düşük bir oranda üniversite ve özel danışmanlık -kuruluşlarından karşılanmasıdır. Yani, üniversite-sanayi işbirliği düzeyinin beklentilerin çok altında olduğu sonucu burada da ortaya çıkmıştır.
Mobilyada zanaatkâr yetiştirmenin çok zor olduğu, tedbir alınmaz bilhassa, ustaların yanında yeni zanaatkârlar yetiştirilmez ise yakın tarihte Türkiye, kaliteli mobilyayı ithal edeceği ifade edilmektedir.
Kişisel Gelişim, Sektör ve İşletmeler için ilerleme ve büyüme yolunda mutlak suretle yapılması gereken bir yatırım olarak gözükmektedir.
Kalifiye elemana olan ihtiyaç her geçen gün arttığını ifade eden işletme sahipleri sektör sıkıntılarından ve işletme içi sıkıntılardan dolayı kalifiye elemanı elde tutma adına büyük çaba sarf etmekteler.
Global krizle birlikte yüzlerce mobilya zanaatkârının iş yerlerini kapatmış ve mobilya zanaatkârlığının kaybolmaya başlamıştır. Türkiye’de mobilya sektörü üretiminin yüzde 85’inin el sanatları noktasında atölye, merdiven altı, büyük atölye ve sanayileşme yolunda olan gruplar tarafından, yüzde 15’inin de fabrikasyon olarak yapılmaktadır. Türkiye’de fabrikasyon üretim yapanların hep ön plana çıkmakta yüzde 85’lik kısmın ihmal edilmektedir.
Devlet Türkiye mobilya sektöründe faaliyet gösteren KOBİ’lerin mevcut durumu, sorunları ve çözüm önerileri kapsamında yapılan araştırma ve çalışmalar iyi analiz edilmeli ve destekleri ve uygulamaları bir an önce hayata geçirmelidir.
Sonrasında ise işveren, hem kendine hem de işletmesine dönük içsel yatırımlar dediğimiz kişisel gelişimine, verimliliğin arttırılmasına kalifiye iş gücünün yükseltilmesine çalışmalıdır. Bunu gerçekleştirebilmesi içinde eğitimin önemi kavramalı, yeni vizyonlar oluşturmalı kendine ve işletmesine yapacağı yatırım ile birlikte personeline olan yatırımı arttırmalıdır.
Küçük ve orta ölçekli işletmeler kendilerine bakan yönü ile gelişen teknoloji tasarım ve iş gücünün etkinliğini bireysel olarak değil, birleşik yapılar halinde güçlenmiş büyük firmalar olarak iş gücünün etkinliğini kullanarak kendini kanıtlayabilir ve ülke ekonomisine fayda sağlayabilirler ve sonrasında global pazarda yer edinebilirler.
Ahşap el oymacılığına hâkim yeni bir kuşak yetişmiyor. Yeni ustaların yetişmemesi usta-çırak ilişkisiyle devam eden bu işin geleceğine dair soru işaretleri oluşturuyor. Sektörde bu alandaki en genç ustanın yaşının 35-40’a dayandığı düşünülürse sanırım hadise daha net anlaşılacaktır. Devlet ve Sektör konuyla ilgili mutlak suretle mastır planlar oluşturmak zorundadır.
Mobilya Sektöründe Kalifiye İşgücü