Kök Hücreler Hakkında Bilgi
Kök Hücreler
Bir canlının yaşamı ile ilgili bütün programı hücrelerindeki DNA moleküllerine şifrelenmiştir. Ancak bu şifreli bilgilerin durağan halden görünür hale geçirilmesindeki sırlar halen açık değildir. Zigotun şekillenmesinden başlayarak trilyonlarca hücreye ulaşan ve aynı zamanda farklılaşarak yeni özellikler kazanan hücrelerin bölünmelerindeki programlanma dikkat çekmektedir (1,2).Vücudumuzda yaşlanan ve ölen hücrelerin yerlerine yenileri oluşturulmaktadır. Bununla birlikte, yabancı antijenlerle savaşmak için vücut özel savunma hücreleri üretmektedir. Gözümüzdeki hücreler görme, pankreastaki hücreler salgı, akciğerdeki hücreler solunum için farklılaşmaktadır. Canlı vücudundaki bütün hücrelerin ilk ana hücresine “kök hücre” adı verilir ki bu hücrelerde farklı hücrelere dönüşebilirler.
Tarih boyunca insanoğlu transplantasyon düşüncesi üzerine yoğunlaşmış olup sfenksler ve deniz kızları mitolojide birer zenotransplantasyon örneği olarak yerini almıştır. Mitolojide, ateşi Olimpos dağındaki, tanrılardan çalarak insanlığa hediye eden ve bunun üzerine Zeus tarafından cezalandırılan Prometheus’un hikayesi de buna bir örnektir. Hikayede, Zeus tarafından Kafkas (Kaf) dağında bir kayaya bağlanan ve karaciğeri her gün bir kartal tarafından yenilmesi şeklinde bir cezaya çarptırılan Prometheus’un karaciğeri her gün kendisini yenilemiştir. Bu hikayede anlatılan karaciğer hücrelerinin rejenerasyon yeteneği kök hücre kavramını ortaya atan ilk hikayedir. Asırlar sonra bu transplantasyon düşüncesi ve teknolojisi, tıbbi bir profesyonelin eline geçerek klasik edebiyatın bir uç örneğini oluşturacak şekilde Mary Shelley’in Frankenstein romanına konuolmuştur
(1,2). Bunları takibende;
– 1959-IVF yöntemi ile ilk hayvan (tavşan) üretildi.
– 1968-Edwards ve Bavister ilk insan ovumunu in
vitro olarak fertilize ettiler.
-1978-İlk IVF bebek İngiltere’de doğdu.
– 1981-Evans ve Kaufman fare embriyonik kök hücrelerini elde ettiler.
– 1996-Rhesus maymunlarının embriyonik kök hücreleri elde edildi.
– 1998-Thomson ve arkadaşları ilk insan embriyonik kök hücresini elde ettiler.
– 2000-İnsan embriyonik kök hücresinin pluripotent olduğu anlaşıldı (3).
– 2001: Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush, kök hücre çalışmalarına kısıtlı bir bütçe ayrılmasına ve sadece o güne kadar tüp bebek yöntemlerinden artan embriyolarla çalışma yapılmasına izin verdi (4).
– 2004: Güney Koreli bilim adamları 30 insan embriyosunu klonlamış ve blastosist aşamasına kadar getirmiş, ancak bu embriyolardan sadece 1 tanesinden kök hücre elde edebilmişlerdir (4).
Kök hücre nedir?
Kök hücreler, kendilerini yenileme özelliğine sahip, özelleşmiş hücrelere farklılaşabilen, vücut içinde veya laboratuvar ortamında uygun şartlar sağlandığında birçok farklı hücre tipine dönüşebilen farklılaşmamış hücrelerdir. Bu derlemede, kök hücrenin tipleri, önemi ve uygulama alanları kısaca ortaya konulmuştur.
Bölünerek kendilerini yenileyebilen ve kan, karaciğer ve kas gibi özelleşmiş görevler üstlenen, organları oluşturabilecek şekilde farklılaşabilen hücrelerdir. Bölünüp, çoğalabilme (proliferasyon) ve kendini yenileyebilme (rejenerasyon): Tekli hücrelerden elden edilen embriyonik kök hücrelerinin 300-400 döngü boyunca çoğalabildikleri gösterilmiştir. Sonuçta meydana gelen hücrelerin özelleşmediği ve bu nedenle de bu hücrelerin uzun dönemde kendilerini yenileyebilme yeteneğine sahip olduğu bildirilmiştir. Hücrelerin bölünme kapasitelerini kromozomların uç kısmında bulunan ve “ telomer “ denilen DNA zincirleri belirler. Telomerler ne kadar uzunsa hücreler o kadar çok bölünebilirler. Telomerlerin uzun kalmasını sağlayan da “telomeraz enzimi ” dir. Bir hücrede telomeraz enzimi ne kadar aktif ise telomer uzunluğu da o kadar korunabilir. Kök hücreler çok yoğun telomeraz enzim aktivitesinden dolayı çok sayıda bölünebilirler.
Genel olarak 3 tür kök hücre vardır. Bunlar totipoent, multipotent ve pluripotent kök hücrelerdir.
A-Totipotent: Tam bir bireyi oluşturabilecek kapasiteyesahip olan bu hücreler, sınırsız farklılaşma yeteneğine sahiptir. Bu hücreler embriyo, embriyo sonrası tüm doku ve organlar ile embriyo dışı membranların ve organların kaynağını oluşturan kök hücre türleri olarak tanımlanmaktadır (6,7). Bu terim embriyonun 5. gününe kadarki tüm blastomerler için geçerlidir (erken embriyonik dönem). Döllenmiş yumurta tek bir hücre olmakla birlikte, vücut sistemlerini meydana getirecek bütün hücreler bu tek hücreden çoğalırlar. Bu döllenmiş yumurta hücresine totipotent hücre denir. Totiptent kelime anlamı olarak her şey olma potansiyeline sahip anlamına gelmektedir. Döllenmeden birkaç saat sonra bu totipotent hücre iki eşit parçaya bölünür. Bu iki totipotent hücreden birisi alınıp uterusa implante edilirse, canlı gelişimi devam eder. Genetik olarak aynı olan tek yumurta ikizleri de bu şekilde oluşmaktadır. İki totipotent hücre bilinmeyen sebeplerle birbirinden ayrılıp, her ikisi tek başına gelişebilmektedir.
B-Pluripotent: Embriyonik gelişimde üç germ tabakasından köken alan ve yaklaşık 200 çeşit hücreye dönüşebilen hücrelerdir. Pluripotent hücreler, organizmada birçok dokunun oluşmasına kaynaklık etmesine rağmen, yeni bir birey oluşturamazlar. Döllenmenin 5. gününden itibaren ve birkaç hücre bölünmesinden sonra totipotent hücreler farklılaşmaya
başlayarak blastosist denilen içi boş bir küreye dönüşürler. Blastosistte iki tip hücre vardır; biri dış tabaka (ektoderm), diğeri ise iç tabaka (endoderm) dır.
Blastosistin dış tabakasından (throphoblast), yavrunun beslenmesi ve solunumunu sağlayacak plasenta ve koruyucu chorion kesesi gelişir. Blastosistin iç hücre tabakasından (nodus embriyonalis) göz, kalp, beyin, kaslar, kemikler vs gibi doku ve organlar gelişir. Ancak bunun için endoderm ve ektodermin bir arada çalışması gerekir. Tek başına endodermden hiçbir canlı gelişemez. Blastosistin iç tabakasındaki hücre kümesi pluripotent’dir.
Buradaki hücreler çeşitli doku ve hücre tiplerine dönüşebilirler. Pluripotent hücreler totipotent olmadığından plasenta oluşamaz ve dolayısı ile de canlı gelişimi olmaz. Blastosistin iç hücre tabakasından köken alan pluripotent kök hücrelerine embriyonik kökhücreleri (embriyonic stem cell) denir.
C-Multipotent: Pluripotent hücrelerden daha sınırlı sayıda hücre tipine dönüşebilen ve tek bir yönde farklılaşmak üzere programlanmış hücrelerdir . Pluripotent kök hücreleri (Erişkin kök hücreler), biraz daha özelleşmiş olan multipotent kök hücrelerine dönüşürler. Kademe kademe farklılaşmalar geçiren pluripotent hücreler, daha özel hücreler haline gelirler. Örneğin; kan hücrelerini oluşturacak kök hücreleri; oksijen taşıyarak solunumda gerekli olan alyuvarlar, hastalık etkenleri ile savaşan akyuvarlar ve pıhtılaşmayı sağlayan trombositler gibi birbirinden farklı özelliklere sahip üç ana grupta farklılaşırlar. Deri kök hücreleri çeşitli tipteki deri hücrelerini, kas kök hücreleri de farklı tipteki kas dokularını meydana getirirler. İşte, bu özelliklere sahip kök hücrelerine multipotent kök hücreler denir.
Sonuçta bir tek döllenmiş yumurtadan milyarlarca farklı hücre oluşur. Pluripotent kök hücreleri erken gelişim döneminde bulunur. Buna karşın multipotent kök hücreleri çocuklarda ve yetişkinlerde bulunabilmektedir. Örneğin insanın kemik iliğinde bulunan kan kök hücreleri hayati öneme sahiptir. Ömür boyu bu kök hücreleri çeşitli tipteki kan hücrelerine dönüşerek hayatın devamlılığını sağlarlar Kök hücre ne amaçla,nerelerde ve nasıl kullanılır?
Kök Hücre Teknolojisi
*İşitme kayıpları
*Nörolojik hastalıklar(ALS,Alzheimer,Parkinson)
*Omurilik yaralanmaları
*Diabet
*Kalp hastalıkları
*Fetal tedavi
*Tüp bebek
*Kanser
Tedavilerinde kullanılmaktadır.
Bu tedavilerdeki kök hücre teknolojisi hastalıkların hepsi için farklı şekillerde kullanılmaktadır.
İşitme kayıpları için;
İşitme duyusu çevreyle iletişim kurulmasında son derece önemlidir. İç kulakta duyma işlevini üstlenen Corti organı işitme ve destek hücrelerinden oluşmuştur. Bu organda yaklaşık 15000 civarında işitme hücresi bulunur. Bu hücreler mekanik uyarıları elektrik uyarılara dönüştürürler. Böylece gelen ses dalgası beyine elektrik uyarı olarak iletilir. İç kulakta sınırlı sayıda bulunan bu hücreler değişik etkenlere karşı oldukça duyarlıdır ve kolay hasar görebilirler.
Doğumsal veya edinsel (sonradan oluşan) işitme kayıpları genellikle bu hücrelerin hasarına bağlıdır. İşitme kayıplarına genetik nedenler küçümsenmeyecek oranda yüksektir. Doğumsal işitme kaybı 1:1000 oranında görülmektedir. Sağlıklı olan bebeklerin de yaklaşık 1:1000’inde henüz yetişkin döneme ulaşmadan önce çeşitli oranlarda işitme kayıpları olmaktadır. Etkilediği yaş dönemine göre bu çocuklarda konuşma, algılama bozuklukları ve psikososyal sorunlar meydana gelmektedir. Dünya sağlık örgütü verilerine göre dünya nüfusu ve yaşlı oranı arttıkça edinsel işitme kaybı oranlarında giderek artış görülmektedir. 2001 yılı içerisinde yaklaşık 250 milyon insanın bu kronik sorundan etkilendiği ve 65 yaşının üzerinde her 3 kişiden birinde değişen derecelerde işitme kaybı olduğu bildirilmiştir.
İşitme hücreleri kendilerini yenileme özelliğine sahip değildir. Herhangi bir yaralanma veya hasar oluştuğunda vücudun diğer organlarındaki hücreler gibi çoğalıp bu hasarı gideremezler. Günümüzde yapılan son bilimsel araştırmalar embriyonik kök hücrelerin işitme hücrelerine dönüşebileceğini göstermektedir. Yakın zamanda iç kulakta denge organını döşeyen hücrelerin kök hücre karakteri taşıdıkları gösterilmiştir. Deneysel çalışmalar iç kulaktan elde edilen bu yetişkin kök hücrelerin işitme hücreleri olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Kemik iliğinden alınan yetişkin kök hücrelerin iç kulakta sinir hücresi karakteri kazanabildiği gösterilmiştir.
Klinik olarak bu hücrelerin iç kulakta hasar gören hücrelerin yerine konulmasıyla işitme kayıplarının tedavi edilebileceği düşünülmektedir. Bütün bu bulgulara rağmen kök hücre kaynaklı tedaviler işitme kayıplarında kesin çözüm olmayabilir. Gen tedavisi, ilaç tedavisi ve geliştirilen teknolojik cihazların kullanımına ek olarak yapılabilecek bir kök hücre tedavisi işitme kayıplarında çeşitli yararlar sağlayabilir. Günümüzde işitme kaybında kök hücre kullanımı ile ilgili bütün çalışmalar deneysel düzeyde olup henüz insanda yapılan bir uygulama yoktur.
Kuşlarda işitme hücrelerinin kendilerini yeniledikleri gösterildikten sonra memelilerde de bu özelliğin kazandırılabilmesi konusunda bilim adamları bazı çalışmalar başlatmışlardır. Geçtiğimiz günlerde Michigan Üniversitesinde bilim adamları gen tedavisi yoluyla tarla sıçanlarında yeni işitme hücreleri oluşturmayı başarmışlardır. Bu hayvanlarda Math1 adlı genin nakledildiği destek hücreler işitme hücrelerine dönüşmüştür. Bunun da ötesinde bu hücreler işitme duyusunu algılayacak olan beyin hücreleriyle bağlantılar kurmuşlardır. Önümüzdeki günlerde çalışmalar bu hücrelerin işlevlerinin değerlendirilmesine yönelik olacaktır. Sonuçlar olumlu olduğu taktirde kalıcı işitme kayıplarında gen tedavisi yeni bir alternatif olarak karşımıza çıkabilir.
Omurilik yaralanmalarında;
Sıçanlarda yapılan çalışmalarda kök hücrelerin akut omurilik yaralanmalarında hareket kabiliyetini artırdığı gösterilmiştir. Ancak, aynı uygulamanın kronik omuruilik yaralanmasında fayda sağlamadığı sonucu elde edilmiştir. Araştırmacılar erken ve geç dönemde kısmi paralizi oluşmuş sıçanlarda uyguladıkları tedavide her iki grupta da oligodendrositlerin oluştuğunu ve bu hücrelerin ilgili alanlara hareket ettiklerini göstermişlerdir.
Akut dönemdeki sıçanlarda yürüme kabiliyetinde belirgin artış görülürken kronik dönemdeki sıçanlarda bu işlevin geri dönmediği görülmüştür. Kronik dönemde sinlerin etrafında oluşan skar dokusu bu hücrelerin işlevini engellemiştir. UCI, Tıp Fakültesi Reeve-Irvine Araştırma Merkezinde yapılan bu çalışmada araştırma ekibi kök hücrelerin oligodendrositlere dönüşmesini sağlayabilecek yeni bir teknik kullanmışlardır. Oligodendrositler merkezi sinir siteminde elektrik uyarının iletiminde rol oynayan myelin kılıfını oluşturmaktadır. Bu kılıf hastalık veya travma nedeniyle hasar gördüğü taktirde duyu ve motor işlevinde kayıplar olmaktadır. Bu çalışma Neuroscience dergisi Mayıs ayında 11. sayıda yayınlanmıştır. Aynı araştırıcılar kronik hasarlarda myelin liflerin oluşturulabilmesi konusunda çalışmalarını sürdürmektedir.
Akut omurilik yaralanması yaralanmayı izleyen birkaç haftalım süreyi kapsamaktadır. Kronik dönem ise birkaç ay içerisinde başlamaktadır. İnsanda kök hücre tedavisinin bu akut dönemde omuriliğin desteklenmesinde yararlı olabileceği düşünülmektedir. Günümüzde bu amaçla verilen ilaçlar yeterli olmamaktadır.
Bu araştırıcılar önceki çalışmalarında bağışıklık sitemi tarafından myelin liflerin harabiyeti sonucunda meydana gelebilecek hastalıkları araştırmışlardır. Bu çalışmalarında bağışıklık siteminin konrolü ile söz konusu hasarın giderilebileceğini göstermişlerdir. Araştırmacıların yaptığı açıklamada bu sonuçların heyecan verici olduğu ve ileride insanda yapışabilecek tedavilere ışık tutabileceği ancak klinikte uygulanabilir hale gelmesi için daha çok sayıda çalışmaya gereksinim olduğunu bildirmişlerdir.
Karolinska Enstitüsünde araştırıcılar benzer şekilde kök hücre naklinin omurilik yaralanmalarında iyileşmeye yol açtığını sıçanlarda göstermişlerdir. Ancak naklin yapıldığı alanın üst kısmında ağrı duyusunun arttığı belirtilmiştir. Daha sonraki çalışmalarda bu etkinin kök hücrelere neurogenin-2 geninin nakledilmesi ile ortadan kalktığı görülmüştür. Ağrı artışının bu kök hücrelerin önemli bir kısmının astrosit denilen ağrı liflerinin gelişmesini uyaran hücrelere dönüşmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Neurogenin-2 kök hücrelerin astrositlere farklılaşmasını engellemekte ve oligodendrosit hücrelerine dönüşmesini desteklemektedir. Nörogenin-2 nakledilmiş az sayıda hücre de ağrı iletisi taşımayan sinir liflerini oluşturan astrositlere dönüşmektedir. (Allodynia limits the usefulness of intraspinal neural stem cell grafts and directed differentiation improves outcome C. Hofstetter, N. Holmström, J. Lilja, P. Schweinhardt, J. Hao, C. Spenger, Z. Wiesenfeld-Hallin, S. Kurpad, J. Frisén, L. Olson Nature Neuroscience Online February 13, 2005 In print: Nature Neuroscience March 2005)
Bu hayvanlarda işlevsel Magnetic Resonance Imaging (fMRI) ile duyusal işlevlerin geri döndüğü gösterilmiştir. Bu yöntemle ileride insanda da yapılabilecek tedavilerin sonuçlarının izlenmesi planlanmaktadır.
Yapılan laboratuar çalışmaları omurilik yaralanmalarında kök hücre tedavisinin yarar sağlayabileceğini göstermektedir. Bu çalışmalardan çıkan sonuçlar kök hücre tedavisinin klinik kullanım olasılığını desteklemektedir. Ancak, ilk bilimsel çalışmalardan elde edilen sonuçlar:
1) Bu tedavinin hangi hastalarda yarar sağlayabileceği, 2) Hastalığın hangi aşamasında yapılması gerektiği, 3) Yapılan tedavinin güvenirliliği konusunda yorum yapabilmek için henüz çok erken olduğunu göstermektedir. Bilimsel bu gerçekler göz önüne alındığında omurilik yaralanmalarında henüz insanda klinik tedavi yapılabilmesi olanaksızdır. İnsanda yapılan uygulamalar bu anlamda etik ve bilimsel olmayıp, bireysel bazı örnekler veya uygulamalar yanıltıcı sonuçlar doğurabilmektedir.
Diabette Kök Hücre Tedavisi
Klinik olarak diyabetin genç (Tip I) ve yetişkin (Tip II) diyabeti olmak üzere 2 tipi bulunmaktadır. Tip I diyabet hastalarında vücut insulin üretemez. Hastalığın nedeni konusunda günümüzde kesin bir bilgi yoktur. Genetik faktörler ve çevresel koşullar etken olarak öne sürülmüştür. Tip I diyabet tanısı genellikle çocukluk çağlarında veya gençlerde konulmaktadır. Bu hastalar uygun şekilde tedavi edilmezlerse böbrek hastalıkları, kalp hastalıkları, görme sorunları, felç veya kanlanma bozukluklarına bağlı olarak kol, bacak ve parmaklar gibi vücudun uç uzuvlarında kanlanma bozukluğuna bağlı olarak ülserler gibi ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşırlar.
Gelişen teknoloji ile birlikte Tip I diyabet hastalarında vücutta hasar gömüş olan insulin üreten hücreleri yerine koymak amacıyla yeni tedavi biçimleri gündeme gelmiştir. Bu tedavi biçimleri genel olarak 1) insulin üreten yetişkin adacık hücrelerinin hastalara doğrudan nakli veya 2) kök hücre tedavileridir.
Adacık Hücreleri
Adacık hücresi nakilleri diyabet hastalarında günümüzde uygulanmaktadır. Bu uygulamalarda hastaya yapılan hücre tedavisi erişkin yani farklılaşmış hücrelerin bir vericiden alınıp hastaya aktarılması şeklindedir. Bu nakillerde diğer organ nakillerine benzer sorunlarla karşılaşılır. Bu sorunlar genel olarak şu şekilde sıralanabilir:
Uygun vericinin (donör) bulunması
Hücrelerin hazırlanması
Hastanın hazırlanması ve uygulama işlemi
Nakledilen hücrelerin vücut tarafından kabul edilmesi
Hastaya nakil yapılabilmesi için donör dokularıyla uygunluk göstermesi gerekir. Ek olarak adacık hücresi nakilleri kadavradan yapıldığı için uygun donör bulmak böbrek nakilleri ile kıyaslandığında daha güçtür. Donörün yaşı ve sağlık durumu başarıda bir diğer önemli etkendir. Adacık hücreleri kadavradan alındıktan sonra özel laboratuarlarda hazırlanmaktadır. Bu hazırlık esnasında yeterli miktarda adacık hücresinin izole edilmesi olanağı her zaman yoktur. Laboratuarın başarısında kadavradan elde edilen pankreasın saklanma koşulları ve laboratuara ulaşana kadar geçen zaman önemli unsurlardır. Laboratuarın kendi deneyimi, koşulları ve kalitesi başarıdaki diğer önemli unsurlardır.
Nakledilen adacık hücrelerinin bağışıklık sitemi tarafından reddedilmemesi için hastalara yüksek dozda kortizon gibi bağışıklık sitemlerini baskılayan ilaçlar uygulanır. Bu ilaçlar çeşitli yan etkiler yaratabilir ve hasta enfeksiyonlara karşı duyarlı hale gelir. Hastanın mikroplardan arındırılmış bir ortama alınması burada izlenmesi koşulu vardır. Uygulama işlemi için ise karaciğer toplardamarı kullanılır. Bu işlem bölgesel anestezi veya hasta uyutularak ameliyathane koşullarında yapılır. Dolayısıyla genel anestezi uygulanacaksa hasta gerek anestezi gerekse cerrahi işlemin yan etkilerine ait risklerle karşılaşır. Adacık nakillerinde genel olarak nakledilen tüm adacıkların ancak %10-15’i hastanın vücudunda tutunabilmektedir. Bu sayı klinik olarak istenilen sonucu almayı zorlaştırabilir. Dolayısıyla yapılan nakillerin başarılı olma şansı yüksek değildir. Bağışıklık siteminin yanıtı yapılan naklin vücut tarafından kabul edilmesinde bir diğer etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Adacık naklileri sınırlı merkezlerde ve akademik çatı altında yapılmaktadır. Adacık hücresi nakli çeşitli koşullara bağlı olması, uzun bir süreç gerektirmesi ve maliyeti göz önüne alındığında pratik bir yaklaşım değildir. Herşeye rağmen, adacık nakillerinde olumlu sonuç alan hastalar vardır ve bu genç diyabet hastaları insulin bağımlı olmaktan kurtulmuşlardır.
Adacık nakillerindeki bu sorunlar araştırmacıları genç diyabet tedavisinde günümüz teknolojisinin getirdiği avantajlardan yararlanmaya yöneltmiştir. Bu hastalarda kök hücrelerin kullanımı ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır.
Günümüzde kemik iliğinde bulunan kök hücrelerin pankreas adacık hücrelerine dönüştürülmesine yöenelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu çalışmaların temel amacı hastalara kendi kök hücrelerinden yapılmış adacık hücreleri nakletme olanağı sağlamaktır. Bu durumda verici bulunması, hücre izolasyonunda karşılaşılan sorunlar ve hücrelerin reddedilmesi gibi sorunlar giderilmiş olacaktır. Hastaların bağışıklık sistemlerinin baskılanmasına da gerek kalmayacaktır. Sonuç olarak, Tip I diyabet için daha pratik ve başarılı bir hücre tedavisi tekniği elde edilebilecektir.
Tip I diyabet hastalarında adacık hücreleri hastanın kendi bağışıklık sitemi tarafından yok edilmektedir. Adacık hücrelerinin bağışıklık sitemi tarafından yok edilmesini önlemek için hastaya bir vericiden kemik iliği nakli yapılıp bağışıklık sitemi hücrelerinin değiştirilmesi düşünülmüştür. Hayvanlar üzerinde yapılan deneysel çalışmalar tek başına yapılan kemik iliği nakillerinin Tip I diyabet tedavisinde etkili olmadığını göstermektedir. Ancak kemik iliği vericisinden aynı zamanda adacık nakli yapıldığında bu hücrelerin yaşama şansının arttığı bildirilmiştir.
Günümüzde yapılan temel araştırmalar kök hücrelerden insulin salgılayan hücreler üretilebileceğini göstermiştir. Hayvan modellerinde nakilden sonra bu hücrelerin işlev gördüğü bildirilmiştir. Henüz deneysel aşamada olan ve klinik pratiğe yansımamış olan bu çalışmalarda ileride Tip I diyabetin kök hücreler ile tedavi edilebileceği doğrultusunda önemli bulgular elde edilmiştir.
Kalp Hastalıklarında Kök Hücre Tedavisi
Günümüzden yaklaşık 8 yıl kadar önce Willerson ve arkadaşları kök hücrelerin kalp kası yetmezliklerinde kullanılmasına yönelik çalışmaları başlatmışlardır. Willerson hayvanlarda bu uygulamanın güvenilir olduğunu ve kalp kası işlevinde düzelmelere yol açtığını bildirmiştir. Bu çalışmaları takiben Rio de Janeiro’da bulunan Brezilya Procardiaco Hastanesi ve Federal Üniversitesi ve Amerika Birleşik Devletleri Houston Texas Üniversitesi Sağlık bilimleri merkezinde 21 Brezilyalı hasta üzerinde yapılan çalışmada ileri derecede kalp kası yetmezliği görülen hastılarda kalp kasına kök hücre naklinin güvenilir ve kullanışlı bir tedavi yöntemi olduğu doğrultusunda sonuçlar elde edilmiştir. Bu çalışmanın taraflarının işbirliğinden de anlaşılacağı gibi
Amerika’daki hastaların yasal hakları ve ülkedeki tıbbi etik anlayışı nedeniyle çalışma sadece Brezilyalı hastalar üzerinde denenmiştir. Procardiaco Hastanesi etik kurulu ve Brezilya Ulusal Etik Konseyi sadece ağır kalp kası yetmezlik olgularında bu çalışmayı onaylamışlardır. Araştırıcılar bu hastaların ağır yetmezlik tablosunda olduklarını ve bu nedenle yapılan tedaviden başka umutları kalmadığını özellikle vurgulamaktadır.
Bu çalışmada 14 hastaya ortalama iki milyon kök hücre içeren enjeksiyonlar yapılmıştır, tedavi verilmeyen 7 hasta da kontrol grubu olarak kullanılmıştır. Her iki gruptaki hastaya da aynı tıbbi tedavi ve bakım uygulanmıştır. Hastalara işlemden yaklaşık 4 saat önce kendi kemik iliklerinden alınan hücreler uygulanmıştır. Angio yoluyla kas hasarı olan özel alanlar belirlenmiş ve uygulama bu bölgelere yapılmıştır. Uygulamadan iki ay sonra yapılan değerlendirmelerde kök hücre tedavisi uygulanan hastalarda kontrol grubuna göre kalp işlevi açısından ilerlemeler kaydedilmiştir. Tedaviden 4 ay sonra bu ilerlemelerin kalıcı hale geldiği görülmüştür.
Brezilyada çalışmanın daha kapsamlı olarak yürütülmesine karar verilmiştir. Tedavi edilen hastalardan 2 tanesi izlem sırasında diğerleri de tedaviyi izleyen 14 hafta içerisinde kaybedilmişlerdir. Hastalara aileleri izin vermediği için otopsi yapılmadığı bildirilmiştir.
Yapılan bu tedavinin kalp kasında ne tür bir değişime yol açtığı bilinmemektedir. Ancak, bu hücrelerin kendisi damar ve kas hücrelerine dönüşebilmekte veya damar ve kas hücrelerinin bölünmesini uyarmakta olduğu düşünülmektedir. Houston’daki araştırmacılar kalp kası yetmezliklerinde kök hücre kullanarak gen nakli yapılması doğrultusunda çalışmalarını sürdürmektedirler.
Amerikan Kalp Derneğinin 2003 yılındaki oturumunda Granulocyte Colony Stimulating factor (G-CSF) adlı sitokinin krizden yakın bir zaman içerisinde uygulanması halinde kalp kası hücrelerinin üremesini uyardığı bildirilmiştir.
2001 yılında Almanya’da Düsseldorf Heinrich Heine Üniversitesinde yapılan çalışmalarda ise kalp krizinden sonra denenen kök hücre tedavisinde başarılı sonuçlar alındığı bildirilmiştir. Uygulama enfarktüsü takiben ilk hafta içerisinde yapılmıştır. Bu çalışmada 40 akut enfarktüs olgusunda 20 tanesi tedaviyi kabul etmişlerdir.
Sonuç olarak, yapılan klinik çalışmalar kök hücre nakillerinin bazı laboratuar değerlendirmelerinde olumlu sonuçlar verdiğini göstermesine rağmen klinik olarak hastanın yararı konusunda kesin bir veri bulunmamaktadır. İlk klinik verilere göre kalp yetmezliklerinde kök hücre nakli veya G-CSF gibi uygulamalar ileri evre yetmezlik olgularından ziyade belki yeni geçirilmiş enfarktüslerde yarar sağlayabileceği düşünülmektedir.
Fetal tedavi;
Erken doğum riski olmasına rağmen rahim içerisinde girişimsel tedavi yapılması günümüzde uygulanabilir düzeye gelmiştir. Buna bağlı olarak ta rahim içi kök hücre tedavisi yapabilme olanağı doğmuştur. Rahim içi kök hücre tedavisi bağışıklık sitemi yetmezliklerinde, genetik hastalıklarda ve kan hastalıklarında oldukça yeni bir tedavi biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. İlk deneyimler şiddetli bağışıklık sistemi yetmezliğine yol açan doğumsal hastalıkların rahim içerisinde tedavi edilebileceğini göstermiştir. Benzer şekilde, sınırlı sayıda da olsa doğumsal metabolik bozukluklar ve hemoglobinopatiler rahim içi kök hücre nakli ile tedavi edilmiştir.
Anne karnındaki bebeklerde henüz bağışıklık sitemi tam gelişmediği için bu dönem kök hücre nakilleri için son derece uygundur. Erken yapılan bu tedavilerle doğum sonrası yapılacak tedaviler de bağışıklık siteminin hazırlanmasıyla kolaylaştırılmaktadır. Yapılan bu erken girişim bebeğin doğuma kadar olan dönemde de hastalıktan zarar görmesini engellemektedir. Rahim içi kök hücre tedavilerinde başarıyı artırabilmek için yeni yöntemler geliştirilmektedir. Bu gelişmelere paralel olarak kök hücre tedavileri gen tedavisi ile birlikte kullanılmaktadır. Mezenkimal kökenli veya pluripotent kök hücre kullanımı da bu yeni tedavinin genetik hastalıklarla ilgili kullanım alanını genişletebilecektir.
Kök hücreler yalnız tedavi için değil girişimsel olmayan tekniklerle doğum öncesi tanı için de kullanılabilmektedir. Gebeliğin ilk üç aydan sonraki erken döneminde anneden alınan ve laboratuar ortamında çoğaltılmış bebeğe ait kök hücrelerin hastalıkların tanısında kullanılabileceği bildirilmiştir.
Rahim içi kök hücre tedavisinin etik boyutu ciddi şekilde önem taşımaktadır. Bu tedaviler bilinen ve deneyimli merkezlerde araştırma kapsamında ele alınmasının doğru olduğu düşünülmektedir.
Tüp Bebek Tedavisinde Kök Hücre
Kısırlık tedavisinde kök hücre kullanımı iki açıdan önem taşımaktadır. Bunlardan ilki, yetişkin kök hücrelerden gamet dediğimiz yumurta ve sperm hücrelerinin elde edilmesidir, İkincisi ise endometrium denilen rahim içerisindeki, bebeğin yerleştiği tabakanın onarılması veya desteklenmesidir. Bu şekilde, yaşlanma veya erken menopoz nedeniyle yeterli veya hiç yumurta edilemeyen kadınların kendi yumurtaları ile gebe kalmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Erkeklerde de sperm elde edilemeyen olgularda erkeğin kendi vücut hücresini kullanarak aynı genetik yapıyı taşıyan spermlerin elde edilmesidir. Kök hücre ile ilgili bu çalışmalarla birlikte kimi toplumlarda etik tartışmalara yol açabilen yumurta veya sperm bağışı gibi, başkasından gamet hücresi alarak gebelik elde etme gibi yöntemlerin de tamamen ortadan kalkmasa da sona ermesi beklenebilir.
Mayıs 2003 tarihinde embriyonik kök hücrelerden insana yumurta hücresi (oosit) üretildiği yolunda çalışmalar bildirilmiştir. Aynı yumurtanın başka kök hücrelerin sağlanabilmesi için kullanılabileceği de belirtilmiştir. Bu şekilde insan yumurta veya blastokistlerine kök hücre kaynağı sürekli gereksinim duyulmaksızın embriyonik kök hücre elde edilebile olanağı da doğacaktır. Benzer şekilde kök hücrelerden sperm elde edilmesi yolunda ilk çalışmalar olumlu sonuçlar vermektedir. Günümüzde sperm öncü hücrelerinin laboratuarlarda geliştirilmesi veya bunların kullanılması yoluyla gebelik sağlanması pratikte uygulanan yöntemlerdir. Bu öncü hücrelerle yüksek oranlarda embriyo elde edilebilmesine rağmen gebelik oranları çok düşüktür.
Sperm öncü hücreleri (Spermatogonyum)
Tüp bebek yaptıran çiftlerde gebelik başarısı açısından en önemli sorunlardan bir tanesi ise döllenen ve nakledilen embriyoların rahim duvarına yapışmamasıdır. Bazı hastalarda ise çeşitli girişimler ve yangılara bağlı olarak endometirum adı verilen rahim duvarını tamamen zedelenir (Ascherman Sendromu) ve gebelik oluşamaz. Her iki gruptaki hastalar da varolan tedavilerin yetersiz kalması halinde taşıyıcı anne bulmak yoluyla gebelik şansına sahip olabilir. Kök hücre teknolojisinin gelişmesiyle birlikte bu sorunlara yönelik bazı alternatif tedavi biçimleri de gündeme gelmektedir.
Endometrium her adet döneminde kendini yenileyen dinamik bir dokudur. Endometriumun bazal tabaka denilen, alt katlarında yer alan kök hücreler her ay adet kanı şeklinde dökülen bu dokunun yenilenmesinde görev almaktadır. Bazal tabakadaki kök hücreler farklılaşarak, dökülen endometriumun tekrar oluşmasını sağlarlar. ABD, Yale Üniversitsinde yapılan bir çalışmada kemik iliği kök hücrelerinin endometrium yenilenmesinde rol aldığı gösterilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına bakarak, hastadan alınan yetişkin kök hücreler kullanılarak endometrium zedelenmeleri halinde tedavi şansı doğabilecektir. Hastanın kendi dokusuna uygun kök hücre nakilleri ile embriyoların yapışamamasına bağlı olarak gebe kalamayan kadınlarda gebelik elde edebilme şansının artırılabileceği de düşünülmektedir.
Nörolojik Hastalıklar;
ALS; Amyotrofik Lateral Skleroz
Lou Gehrig’s hastalığı veya Motor Nöron Hastalığı diye de adlandırılan Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS) hızlı ilerleyen, istemli kasları kontrol etmekle görevli sinir hücrelerine (nöronlara) saldıran, süreğen, ölümcül bir nörolojik hastalıktır. ALS’te, hem üst motor nöronları hem de aşağı motor nöronları bozularak veya ölerek mesajların kaslara iletilmesine engel olur. Fonksiyon gösteremeyen kaslar, gittikçe yıpranıp zayıf düşer (atrofik hale gelir) ve tipik olarak seğirir (fasikülus).
Nihayetinde, mekanizmayı tetikleyen şey istemli hareketi başlatamayan ve kontrol edemeyen beyindir. ALS hastaları kollarını, bacaklarını ve vücutlarını hareket ettirme güçlerini yeteneklerini kaybederler. Diyaframda ve göğüs duvarındaki kaslar iflas ettiğinde, hasta sonunda ventilasyon olmadan nefes alma yetisini de yitirir.
Hastalık kişinin görme, koku alma, işitme, dokunma yetilerini etkilememekle birlikte genelde düşünme ve kavrama yetilerine zarar vermez. Ancak yeni yapılan bazı araştırmalar, hastaların küçük bir yüzdesinin hafıza veya karar verme ile ilgili problemler yaşadığını ve demansın oluşmasına dahi yol açacak bazı alt türlerinin olduğunu tezlemektedir.
Amyotrofik Lateral Skleroz Tedavisi
ALS için bulunmuş bir tedavi henüz bulunmamaktadır. ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) bu hastalık için ilk ilacı onaylamıştır: Riluzole. Riluzole’un motor nöronlardaki hasarı azalttığına ve özellikle yutkunma zorluğu çeken hastalarda sağ kalımı birkaç ay uzattığına inanılmaktadır.
Kök hücre tedavisi bazı semptomları azaltmak, hastanın yaşam kalitesini artırmak ve ALS’nin kronik sonuçlarını yavaşlatmak için kullanılabilir. Hastanın vücuduna yeniden yerleştirilen kök hücrelerin işleyişinin ardındaki kesin süreç tam olarak anlaşılmamıştır.
Kök hücreler önce hastanın kalça kemiğinden (iliak kemik) çekilen kemik iliğinden alınır, günler sonra yeniden vücuda nakledilir. Hücrelerin naklinden önce, kemik iliği laboratuarlarımızdan birinde işlenir ve kök hücrelerin miktarı ve niteliği denetlenir.
Sonuçlar
Aşağıdaki çubuk grafikte, amyotrofik lateral sklerozlu 53 hastamızın taranmasından (2008 Mayısına dek) elde edilen sonuçları görebilirsiniz. Bu tarama, her bir hastanın tedavisinin ardından bir ila altı ay boyunca yürütülmüştür.
53 hastadan 16’sı tedavi sonrasında kas spastisitesinde, duyusunda, hareketliliğinde veya iyi hissetmek açısından herhangi bir değişiklik bildirmemiştir.
53 hastadan 19’u genel bir iyileşme olduğunu, (bacaklarda, kollarda) hareketliliğin arttığını ve/veya soluk almanın iyiye gittiğini ve/veya güçlerinin arttığını bildirmiştir. Bazı hastalar kas gücünü yeniden kazandıklarını ve/veya dengelerinin ve uykularının düzeldiğini veya spazmlarının azaldığını bildirmiştir.
Bir hasta güçlü bir iyileşme, hareketliliğinde, soluk almasında, konuşmasında ve yutmasında belirgin derecede artma bildirmiştir.
53 hastadan 17’si yaşam kalitelerinin algılanabilir derecede bozulduğunu bildirmiştir. Bu hastaların çoğu hareketlilikte, güçte, konuşma/yutma fonksiyonunda veya dengede azalma olduğunu görmüştür. Bu tedavi ALS semptomlarının ilerlemesini durduramaz ve geriye döndüremez. Bu tedavinin hastaları kötü yönde etkilediği düşünülmemektedir.
Hastaların hiçbiri tedavi sonrasında iyileşmemiş veya iyileştiğini düşünmemiştir.
Alzheimer hastalığı
Alzheimer yaşlılıkta görülen demansın en yaygın formudur. Genellikle sinir hücrelerinin ve sinir hücre irtibatının yavaş ancak ilerleyici tarzda kaybı ile alakalıdır. Hastalığın başlangıcı sinsidir ve ilk belirtileri hafızanın ve oryantasyonun bozulmasıdır.
Hastalık ilerledikçe hastanın zihinsel yetenekleri bozulur ve birkaç yıl sonra hasta gündelik işlerini yaparken yardıma gereksinim duyar ve artık kendi başına yaşayamaz. Hastalığın bu aşamasının aile ve arkadaşlar açısından bilhassa rahatsız edici tarafı, hastanın genellikle yakın akrabalarını ve hatta partnerlerini dahi tanımamasıdır. Alzheimer’li kişiler gitgide benliklerini kaybederler.
Alzheimer hastalığının nedeni bilinmemektedir ancak hastaların beyinleri incelendiğinde tipik mikroskobik değişiklikler görünmektedir: Hücre dışı protein tortuları –bunlara amiloid plaklar denmektedir – fibroz hücre içi protein kümeleri – bunlara nörofibriler düğümler denmektedir. Alzheimer hastalığının tedavisi imkansız gibidir zira ölü sinir hücreleri yenilenemez.
Alzheimer hastalığı tedavisi
Kök hücreler önce hastanın kalça kemiğinden (iliak kemik) çekilen kemik iliğinden alınır, günler sonra yeniden vücuda nakledilir. Hücrelerin naklinden önce, kemik iliği laboratuarlarımızdan birinde işlenir ve kök hücrelerin miktarı ve niteliği denetlenir.
Bu nakil olan hücreler, yeni hücrelere dönüşme potansiyeline sahip olup hasarlı doku ve /veya sinirleri yenileyebilir veya onların yerine geçebilir.
Tedavinin amacı Alzheimer hastalığının belirtilerinin ilerlemesini yavaşlatmak veya durdurmaktır.
Parkinson hastalığı
Parkinson hastalığı bir hareket bozukluğu olup genellikle kas rijiditesi, tremorlar ve fiziksel hareketin yavaşlaması ile karakterizedir. Bunun nedeni hastalığın dejeneratif doğasıdır ve bu da öncelikle merkezi sinir sistemini etkiler ve motor ve konuşma becerilerinin yanı sıra pek çok vücut fonksiyonu bozulur.
Parkinson hastalığı tedavisi
Kök hücreler önce hastanın kalça kemiğinden (iliak kemik) çekilen kemik iliğinden alınır, günler sonra yeniden vücuda nakledilir. Hücrelerin naklinden önce, kemik iliği laboratuarlarımızdan birinde işlenir ve kök hücrelerin miktarı ve niteliği denetlenir.
Bu nakledilen kök hücreler, pek çok hücre tipine dönüşme potansiyeline sahiptir ve hasarlı dokuyu yenileme kapasitesine sahiptir. Yenilikçi kök hücre tedavilerimiz, her hastanın kendi vücudunun iyileşme potansiyelini kullanarak yenilenme veya onarımı uyarmaktadır.
Bütün bu tedavilerdeki umut ışığı olma fonksiyonunun yanında kök hücre teknolojisinin son yıllarda fetal hayatta kordon kanı aracılığıyla elde edilmeye baslanması ve bu kordon kanı aşamasının kanser tedavisine umut olarak gösterilmesi yeni gelişmelerdir.
Kordon kanı nakliyle gerçekleştirile kanser tedavileri günümüzün amansız hastalığı kanser için bir tedavi yöntemi oluşturulmaya başlanmasının habercisidir.
Kordon kanı ve kanser hastalarına kök hücre nakli hakkında bilgi vermek istersek bunu ilk once kordon kanı hakkında bilgi vererek gerçeklestirebiliriz.
Kordon Kanı Nedir?
Kök hücreler bebeklerde kordon kanından sağlanabilir. Göbek kordon kanı önemli bir kök hücre kaynağıdır ve kök hücre kaynağı olarak dünyada 1988 yılından beri kullanılmaktadır. Bu hücreler değişik hücrelere farklılaşabilir ve çoğalabilir. Kök hücreler günümüzde özellikle kanser olmak üzere bilinen birçok hastalığın ve yaralanma sonucu olan organ ve doku kayıplarının tedavisinde yarar sağlamaktadır. Giderek gelişen kök hücre teknolojisi bu hücrelerin ileride daha kapsamlı olarak kullanılabileceği yolunda bilgiler vermektedir.
Göbek kordon kanı kök hücre kaynağı olarak kemik iliğine göre daha güçlü bir alternatiftir. Kordon kanının içerdiği kök hücrelerin yeterliliği ve alıcıda oluşturabileceği yan etkilerin göreceli olarak azlığı yanında kolay elde edilmesi gibi bir başka üstünlüğü daha bulunmaktadır. Sağladığı bu üstünlükler doğrultusunda göbek kordon kanı toplanması, bankacılığı ve bu hücrelerin tedavide kullanımı bütün dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1988’den günümüze kadar çeşitli hastalıklar nedeniyle yaklaşık 2500 hastada kullanılmıştır. Az sayıda kök hücre içermesi nedeniyle yetişkinlerde çocuklardaki kadar yaygın kullanımı yoktur. Kullanılan hastaların önemli bir kısmı yaklaşık 20 kg ağrılığındaki çocuklardır. Yetişkinlerde ise günümüze kadar 500’den fazla hastada kullanılabilmiştir. Hücre tedavisindeki bu yeni yaklaşımlar bağış yapan vericiler, alıcılar ve kordon kanı saklamak isteyen aileler açısından bazı etik ve ekonomik konuları gündeme getirmiştir.
Kordon kanı ile kanser tedavisi;
Kök hücreler kanser tedavisinde değişik alanlarda kullanılmaktadır. Günümüzde genel olarak yapılan uygulamalar kemik iliği ve kordon kanından elde edilen kök hücre nakilleridir. Bu uygulamalar ışın tedavisi ve yoğun kemoterapi sonrasında hasar gören kan hücrelerinin yerine konulmasını sağlamak amacıyla yapılırlar. Kemik iliği nakli kan hastalıklarının tedavisinde uzun yıllardan beri yapılmakta olan bir uygulamadır. Periferik kan kök hücre tedavisi olarak bilinen yeni bir teknik ise hastanın kendi kanındaki kök hücrelerin ayrıştırılması ve klasik kanser tedavisinden sonra hasar gören kan hücrelerinin yerine konulması amacıyla hastaya tekrar verilmesidir. Kanın ayrıştırılma işi pheresis veya apheresis olarak adlandırılır ve bu amaçla özel cihazlar kullanılmaktadır. Apherezis yoluyla elde edilen hücreler doğrudan kullanılabilir veya ileride kullanmak amacıyla dondurularak saklanır.
Klasik kanser tedavisine ek olarak yapılan periferik kan kök hücre nakilleri kanser tedavisinin etkinliğini artırabilmek amacıyla kullanılmaktadır. Yapılan bu uygulama tedavi sonrasında hasar gören kök hücrelerin yerine konulmasını sağlamaktadır ve hastalığın tedavisine dolaylı olarak katkısı vardır. Bu katkı sayesinde hastaya kanser ilaçları daha yüksek dozlarda uygulanabilmekte ve tedavinin etkinliği artırılmaktadır.
Yumurtalık (over) kanseri hastalarında yoğun kemoterapi kullanımına ek olarak yapılan kök hücre tedavisi bu tür bir uygulama için örnek oluşturabilir. Yürütülmekte olan bir çalışmada over kanseri hastalarına yüksek dozda “paclitaxel” ve “carboplatin” uygulandıktan sonra hasar gören kan hücrelerini yenilemek için kök hücre nakli yapılmaktadır. Bu tedaviden sonra toparlanan hastaya yüksek dozlarda “topotecan” ve “etopophos” uygulanmaktadır. Bu uygulamadan hemen sora hastaya tekrar kök hücre verilmektedir. Bu tedaviden sonra aynı hastaya “thiotepa” ile kemoterapi yapılmakta verilmekte ve 3. defa kök hücre uygulanmaktadır. Tedaviyi kabul eden hastalarda tedavinin etkinliği ve yan etkileri gözden geçirilmektedir. (Phase 1-2 Study of Tandem Cycles of High Dose Chemotherapy Followed by Autologous Hematopoietic Stem Cell Support in Women with Persistent or Recurrent Advanced (Stage III or IV) Epithelial Ovarian Cancer). Benzer olarak diğer bazı kanser türlerinde kök hücre nakli ile birlikte yüksek dozda ve sürede yapılan klasik tedaviler uygulanmaktadır.
Kök hücrelerin kanser tedavisinde kullanıldığı bir diğer alan hedefe yönelik kanser tedavisidir. Hedefe yönelik kanser tedavisi tümor aşılarının temelini oluşturmaktadır. Tümör aşılarının bir kısmı hastadan elde edilen kök hücrelerin dendritik hücre denilen özel hücrelere farklılaştırılması ve bu hücrelerin kansere özgü yapıları hastanın bağışıklık sistemine tanıtması esasına dayanmaktadır.. Kök hücreler biyolojik ve hedefe yönelik bu tedavi yönteminde doğrudan kullanılmaktadır. Günümüzde kanser aşıları klasik tedavilere yanıt vermeyen kanser hastalarında denenmektedir. Kanser aşılarından çeşitli kanser türlerinin tedavisinde olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Kanser aşıları aynı zamanda kanserden korunmak amacıyla da geliştirilmektedir.
Kök Hücre Hücre Tedavileri için geçerli
Kök hücreleri, çünkü onlar potansiyel birçok insan hastalıkları tedavi gerekir:
Embriyonik ve yetişkin kök hücreleri Karşılaştırılması
Embriyonik kök hücre tedavisi için avantaj ve dezavantajları vardır.
Avantajları: Bunlar
Embriyolar kök hücrelerin sonsuz bir tedarik kapısı olabilir.
Esnek: Bunlar herhangi bir vücut hücresine dönüşme potansiyeline sahiptir.
Ölümsüz: potansiyel olarak dikkatlice tanımlanmış özellikleri ile hücrelerin ölümsüz hale gelebilir
Kolay ulaşılabilirinsanlık doğurganlığını kaybetmediği sürece ulaşılabikir.
Dezavantajları:
Kontrol etmek zordur: hücre tipi belirli bir hastalığı tedavi için gerekli yöntem tanımlanmalıdır.
Bir hastanın bağışıklık sistemi ile, oran: Bu nakledilen hücrelerin bağışıklık Profili ile alıcının ki farklı olur bu yüzden reddetme olasılığı vardır.
Etik açıdan tartışmalı: Embriyolar üzerinde çalışmalar yapıldıgından etiksel olarak tartışmalar doğmaktadır.
Kök hücreler karaciğer, kalp, kan veya diğer bir hücreye gelişebilir.
Kök hücreleri doğrudan hastaya nakil edilebilir.
Kök hücre tedavileri
Kök hücreler kemoterapi sonra kan ve kemik yenileyebilirsiniz.
Kök hücreler kendini canlı bir kaynak nakli yenilenme fırsatı sunuyoruz. Kemik iliği transplantasyonunun (KİT) kök hücre nakli ile bilinen klinik uygulamaları vardır.
Saç Kök hücreleri tekrardan deri içine büyüyebilir.
Deri değiştirme
Kök hücre bilgi için bilim adamları bir hastanın koparıp saç cilt büyümek mümkün yaptı. Skin (keratinosit) hücreleri saç kökü ve ikamet bir kıl koparıp bir kaldırılabilir kaynaklanıyor.3 Bu hücreler cilt hastaların bir epidermal eşdeğer kendi formuna kültürlü olabilir ve bir otolog greft doku sağlar, reddedilme sorunu atlayarak. O anda klinik çalışmalarda cerrahi greft venöz ülser için kullanılan alternatif ve yanık mağdurları olarak okudu ediliyor.
Beyin hücre nakli
Sinir kök hücre naklinin potansiyel hedefleri Parkinson Hastalığı gibi felç, omurilik yaralanması, ve nörodejeneratif bozukluklar yaratan hastalıklar için tedavi yöntemi sayılabilir.
Kök hücreler dopamin sağlayabilir – bir kimyasal Parkinson Hastalığı kurbanı eksik.
Parkinson hastalığı nörotransmiter dopamin üreten hücrelerin kaybını içerir. Parkinson hastalığı için fetal hücre nakli ilk çift-kör çalışmada hayatta kalma ve nakledilen hücrelerden dopamin serbest bırakılması ve klinik belirtilerin fonksiyonel bir iyileşme bildirdiler. Ancak bazı hastalarda bu da çok fazla dopamin sentezi görildü ve yan etkiler gelişti. Her ne kadar istenmeyen yan etkileri tahmin edilebilir değilse de, hücresel düzeyde denemenin başarısı önemlidir. Yinede, daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır ve devam eden. 250 den fazla hastaya fetal doku ile nakil edilmiştir.
Birçok biyoteknoloji şirketleri kök hücre tedavilerinin farklı stratejiler geliştiriyorlar.
Diacrin xenotransplants fetal domuz hücreleri kullanarak geliştirmektedir. Kronik inme hastalar için klinik denemeler başladı. Halen, inme hastalarında etkili sonuç için24 saat içinde inme sonrası tedavi gerektirir. Çünkü belirtileri başlangıçta belli değildir Birçok hasta için ilerleyen zaman içinde tedavi mumkun olamamaktadır.
Bilim adamları ve kök hücre çalışmaları
Anket: Amerikalıların çoğunluğu kök hücre araştırmalarının yararlı olduğunu düşünmektedir.Ancak Anti-kürtaj grupları, bazı dini gruplar ve muhafazakar vatandaşlar bu uygulamarlda embriyoların kullanımı olduğu için bunu protesto etmektedirler.. Ancak, son ABCNEWS / Beliefnet ankette bir 2-1 farkla Amerikalılar kök hücre tedavisine destek vermiştir.Ve bunun sayesinde federal hükümetten kök hücre çalışmaları için finansal destek sağlanmıştır.
KAYNAKÇA:
1-Stem cells for the treatment of neurological disorders,Olle, Lindvall&Zaal ,Kokaia
2-Potential of stem cell based therapies for heart disease,Deepak Srivastava&Kathryn N Iveyn
3-Genetik kökenli kas hastalıklarına yönelik kök hücre tedavisi, Dr.Luis Garcia&Dr.Çetin Kocatepe
4-Diyabette kök hücreler, Serap Cilaker Mıcıllı& Canan Özoğul
5-Embriyonik Kök Hücreler,Dr.Ş.Esra Çetinkaya
6- Göbek Kordonu Kan ve Stromal Kökenli Hücrelerin Sinir Hücrelerine
Farklılaşması,Ö. Pamukçu Baran ve ark.
7- Stem-cell-based therapy and lessons from the heart, Robert Passier, Linda W. van Laake & Christine L. Mummery
8– Pittenger MF, Mackay AM, Beck SC Multilineage Potential Of Adult Human Mesenchymal Stem Cells Science.
9-). The Origins of Human Embryonic Stem Cells: A Biological Conundrum. Cells Tissues Organs Thore CB, Sudheer S, Janke D, Jagodzinska J, Jung
M, Adjaye J
10- Stem Cell. Erişim: hhtp://www.stemcellresearchnews.com
11-Stem cell therapy for human neuro degenerative disorders,Lindvall, O. Kokaiva Z.&Martinez-Serrano
12-TÜBA Kök Hücre Araştırmaları Çalışma Grubu,Türkiye Bilimler Akademisi Raporları,Dr.Meral Beksaç,Dr Sahir Çörtoğlu,Dr.Emin Kansu,Dr.Mehmet Öztürk
Kök Hücreler Hakkında Bilgi için gelmemiştim ama bu bilgilere de ulaşmak iyi oldu teşekkür ederim.
Reklamlarınız çok kardeşim. Hiç reklam almayın şu siteye. Rahatlıkla girip derslerimizi, ödevlerimizi yapalım.