İki Kız Kardeş
Bir varmış bir yokmuş. Çok eski zamanlarda iki kız kardeş varmış. Bunlardan birisinin adı Ayşe, diğerinin adı ise Zeynep’miş. Ayşe ile Zeynep’in bir de ablaları varmış. Ablaları uzak bir köye gelin gitmişmiş. Ayşe ile Zeynep bir gün:
– Ablamızı çoktandır görmedik. Hediyelerimizi alalım. Çöreğimizi yapalım. Ablamızı görmeye gidelim, demişler.
Çerçiden bir çift kundura, bir entari, bir kemer almışlar. Bir heybe tuzlu çörek yapmışlar. Yola koyulmuşlar.
Ayşe ile Zeynep az gitmişler, uz gitmişler. Epey bir yol gitmişler. Yolda giderlerken tek ayağının üstünde seke seke giden bir karga görmüşler.
Zeynep:
– Ayşe, Ayşe, demiş. Ayşe:
– Ne diyorsun Zeynep? demiş. Zeynep:
– Bu karga neden tek ayakla yürüyor? diye sormuş. Ayşe:
– Ayağında kundurası yok. Onun için tek ayakla yürüyor, demiş. Zeynep:
– Kunduraları verelim de ayağına giysin zavallı, demiş.
Kunduraları kargaya doğru atmışlar. Karga uçmuş, gitmiş. Ayşe ile Zeynep:
– Bak kundurayı ayağına giydi, sevindi. Sevincinden uçtu, gitti, demişler. Yollarına devam etmişler.
Ayşe ile Zeynep yolda giderlerken bir deve dikeni görmüşler. Deve dikeni yel vurdukça bir o yana, bir bu yana sallanıyormuş. Zeynep:
– Ayşe, Ayşe, demiş. Ayşe:
– Ne diyorsun Zeynep? demiş. Zeynep:
– Bu diken neden titriyor?” diye sormuş. Ayşe:
– Üşüyor da onun için titriyor, demiş. Zeynep:
– Entariyi verelim de giysin, üşümesin zavallı, demiş.
Entariyi deve dikeninin üstüne atmışlar. Deve dikeninin sallanması durmuş. Ayşe ile Zeynep:
– Bak titremesi durdu. Entariyi giyer giymez uyudu, demişler. Yollarına devam etmişler.
Ayşe ile Zeynep yolda giderlerken önlerine bir ırmak çıkmış. Irmak çok dağınık akıyormuş. Zeynep:
-Ayşe, Ayşe, demiş.
– Bu ırmak neden dağınık akıyor? diye sormuş. Ayşe:
– Belinde kemeri yok. Onun için dağınık akıyor, demiş. Zeynep:
– Kemeri verelim de beline taksın zavallı, demiş.
Ayşe ile Zeynep kemeri ırmağa atmışlar:
– Bak kemeri kaktı, düzeldi, demişler. Yollarına devam etmişler.
Ayşe ile Zeynep bir heybe tuzlu çörekle ablalarının evine gelmişler. Ablaları tuzlu çöreği bir kenara koymuş. Akşam olmuş. Ayşe ile Zeynep’i keçi damına götürmüş:
– Burada yatın. Uyuyun, demiş.
Ayşe ile Zeynep keçi damında yatmışlar. Keçiler uyurken güzel güzel geviş getiriyormuş. Zeynep:
– Keçiler ne güzel sakız çiğniyor. Biraz sakız da bize versinler, demiş. Ayşe ile Zeynep keçilerden sakız istemişler.
– Keçi keçi bize sakız ver. Keçi keçi bize sakız ver! demişler.
Keçiler onların ne dediğini anlamamış. Ayşe ile Zeynep yeniden yalvarmışlar:
– Keçi keçi bize sakız ver. Keçi keçi bize sakız ver! demişler.
Keçiler oralı bile olmamış. Ayşe ile Zeynep:
– Onlar vermezse biz de zorla alırız! demişler. Yataklarından çıkmışlar. Ellerini keçilerin ağzına sokmuşlar. Keçilerin dilini çekmişler. Keçiler acıyla melemişler. Ablaları yetişmese keçilerin dili kopacakmış. Ablaları iki elini dizlerine vurmuş. Dövünmüş:
– Bana edeceğiniz bu muydu? Buraya keçilerimi öldürmeye mi geldiniz? demiş.
Ayşe ile Zeynep ikinci gün kaz damında yatmışlar. Kazlar uyurken tatlı tatlı kaşınıyormuş. Zeynep:
– Ayşe, Ayşe, demiş. Ayşe:
– Ne diyorsun Zeynep? demiş. Zeynep:
– Kazlar neden kaşınıyorlar? diye sormuş. Ayşe:
– Çok kirlenmişler. Onun için kaşınıyorlar, demiş. Zeynep:
– Öyleyse bunları yıkayalım, demiş. Kalkmışlar. Ocağı yakmışlar. Bir kazan su kaynatmışlar. Suyu kaz damına getirmişler. Kazların başını kaynar suya sokmuş sokmuş çıkarmışlar. Kazlar can acısıyla bağırmış, damdan dışarı kaçmışlar. Ablaları koşmuş, gelmiş. Kazları ölümden kurtarmış. İki elini dizine vurmuş. Dövünmüş:
– Bana edeceğiniz bu muydu? Buraya kazlarımı öldürmeye mi geldiniz? demiş.
Ayşe ile Zeynep üçüncü gece kuru üzüm damında yatmışlar. Ablaları kara üzümleri kurutmuş, bir köşeye yığmışmış. Zeynep:
– Ayşe, Ayşe, demiş. Ayşe:
– Ne diyorsun Zeynep? demiş. Zeynep:
– Burası neden pis? diye sormuş. Ayşe:
– Ablamız temizleyememiş. Onun için pis, demiş. Zeynep:
– Elimize süpürge kürek alalım. Burayı temizleyelim, demiş.
Ellerini süpürge kürek almışlar. Kuru üzümleri süpürmüş pencereden dışarıya atmışlar.
Sabah olmuş. Ayşe ile Zeynep, ablalarına:
– Yattığımız yeri bir güzel temizledik, demişler.
Ablaları kuru üzüm damına bakmış. İki elini dizlerine vurmuş. Dövünmüş:
– Bana edeceğiniz bu muydu? Buraya kuru üzümlerimi atmaya mı geldiniz? demiş.
Ablaları dördüncü gece Ayşe ile Zeynep’i karasakız damında yatırmış. Karasakızlar ay ışığında ışıl ışıl ışılıyormuş. Zeynep:
– Ayşe, Ayşe, demiş. Ayşe:
– Ne diyorsun Zeynep? demiş. Zeynep:
– Sakızlar ne güzel ışılıyor. Bunlara sarılıp yatalım, demiş.
Karasakızları almışlar. Yataklarının altına, üstüne koymuşlar. Sarılmış, yatmışlar. Az sonra karasakızlar erimiş. Ayşe ile Zeynep’i yataklarına yapıştırmış.
Sabah olmuş. Ayşe ile Zeynep ortalıkta görünmemiş. Ablaları karasakız damına bakmış. Ayşe ile Zeynep’i yataklarına yapışık bulmuş. Bir kazan su kaynatmış. Suyu Ayşe ile Zeynep’in başından aşağı dökmüş. Ayşe ile Zeynep karasakızdan kurtulmuşlar.