Erozyon Olayı
Yeryüzünde, ana kaya üzerindeki toprağın çeşitli etkenlerle aşınıp, taşınmasına erozyon denir. Erozyon, doğanın normal süreci içinde oluşuyorsa buna normal erozyon denir ve jeolojik oluşumlar içinde gelişir. Şayet, insanın doğadaki toprak-su-bitki arasındaki dengeyi bozucu nitelikteki müdahaleleri sonucu meydana geliyorsa hızlandırılmış erozyon adı verilir.
Erozyon sebeplerine göre şöyle sınıflandırılır:
Su erozyonu,
Rüzgar erozyonu,
Çığ erozyonu,
Kitle hareketleri,
Buzul erozyonu.
Erozyon çeşitlerinden en önemlisi, özellikle ülkemizde tahribatı büyük boyutlara ulaşan su erozyonudur. Yurdumuzda rüzgar erozyonu ile mücadelede bilhassa kumul tespit çalışmalarında başarılı çalışmalar yapılmışsa da, su erozyonu ile mücadele çalışmaları ile karşılaştırıldığı zaman fazla bir yekün tutmamaktadır.
Su erozyonundan sonra, diğer erozyon türlerini önem sırasına göre rüzgar erozyonu, çığ erozyonu, heyelanlar ve buzul erozyonu şeklinde sıralayabiliriz. Bu tanımda erozyon şekilleri ve bunlarla mücadele önlemleri açısından ilk dördü detaylı olarak açıklanmıştır. Buzul erozyonu, ülkemizde önlem alınmasını gerektirecek boyutta olmadığından yalnızca tanımının yapılması yeterli görülmüştür.
Su erozyonu; diğer erozyon çeşitleri içerisinde en yaygın ve en etkilisi olduğundan, özellikle yurdumuzda toprak erozyonu denince suların sebep olduğu erozyon akla gelmektedir. Eğimli arazilerde, vejetasyon zayıfladığı veya tamamı yok olduğu zaman yere düşen yağmur damlaları, darbe etkisi ile toprak parçalarını yerinden koparır, parçalar ve yüzeysel akışa geçen yağmur suları bu toprak parçalarını sürükleyerek aşağılara taşırlar. Yüzeysel akış halindeki sular aşağılara indikçe, diğer yüzeysel akış suları ile birleşerek güçlenir ve giderek taşıma gücü artar. Böylece, beraberinde taşıdığı toprak ve iri materyal miktarı çoğalarak, taşkın şeklinde akan ve büyük zararlara sebep olabilen seller meydana gelir.
Su erozyonunun oluşumu dört safhada meydana gelir:
Toprak parçacıklarının yağmur damlası tesiriyle kopması,
Parçacıkların süspanse olması,
Toprağın su ile taşınması,
Su içindeki süspanse halindeki toprağın çökelmesi.
Bahsedilen bu olaylar, tabiatta, ayrı ayrı görülebildiği gibi, genellikle bu hareketler birbiri içine girer, bazen biri, ikisi veya üçü bir arada görülür.
Su erozyonuna etki eden faktörler:
1. İklim,
2. Topoğrafya,
3. Vejetasyon,
4. Toprak,
5. İnsan
İklim: İklimin, erozyon üzerine etkisi, yağış, sıcaklık ve rüzgarla olmaktadır. Bunların içerisinde en önemlisi yağış olup, yağışın da şekli, şiddeti, süresi ve zamanı erozyona farklı tesir etmektedir. Çünkü, yağışın süresi uzun, şiddeti fazla ise erozyon da yüksek olmaktadır.
Topoğrafya: Yamacın eğimi ve uzunluğu erozyonda önemli topoğrafik etkenlerdir. Erozyonun şiddeti bakımından eğim çok daha önemlidir.Yapılan araştırmalarda, eğimin %5’den %10’a çıkması halinde, erozyon miktarında 3 kat, %15’e çıkması halinde ise 5 kat artış olduğu tespit edilmiştir.
Vejetasyon ve Ölü Örtü: Çıplak arazilere kıyasla bir bitki örtüsü ile kaplı arazilerde erozyon daha az vuku bulmaktadır. Çünkü, bitki örtüsü, intersepsiyonla toprağa ulaşan yağışın miktarını, şiddetini ve mekanik etkisini azaltmaktadır. Ayrıca, bitki örtüsü, toprak yüzeyinde oluşturduğu ölü örtü ile toprağı yağmura karşı korumaktadır. Özellikle, orman ölü örtüsü, kendi ağırlığının 3-5 katı su tutma özelliği yanında en şiddetli yağışların tamamını kolaylıkla geçirebilecek bir infiltrasyon kapasitesine sahiptir.
Ayrıca, bitki örtüsünün sıklığı, kapalılığı ve boyu yüzeysel akışın önünde mekanik bir engel oluşturur ve suyun erosif gücünü azaltır. Vejetasyon kökleri ile de toprakta permeabiliteyi ve infiltrasyonu artırarak yüzeysel akışı asgariye indirir.
Anakaya-Toprak: Toprak erozyonunu etkileyen ana materyalle ilgili özellikler, toprakların erodibilitesi (erozyon eğilimi değeri) ve toprakların ıslanabilme yetenekleridir.
Toprakların erodibilitesi, toprakların öz niteliklerine bağlı bir kavramdır. Ana materyal, aynı dış erosif etkenler altında, farklı şekilde erozyona uğruyorsa, erodibilite karakteristiklerinin (toprak özelliklerinin) farklı olmasındandır. Mesela, granit, diorit ve bazı sediment, gnays ve şistler erozyona karşı hassastır. Bazalt, gabro ve andezit gibi ana materyaller erozyona karşı son derece dayanıklıdır.
Toprağın fiziksel özellikleri yüzeysel akış miktarını etkilemektedir. Dolayısıyla toprağın tekstürü, strüktürü, nem ve organik madde miktarı su erozyonuna etki eden faktörler arasında yer almaktadır.
Toprak ne kadar kaba tekstürlü ise yüzeysel akış o kadar az olur. Çünkü kaba tekstürlü toprakların infiltrasyon kabiliyeti yüksektir.
Toprağın nem miktarı da yüzeysel akışı etkilemektedir. Toprağın çok kuru veya çok yaş olması halinde yüzeysel akış fazla olur. Toprak doygunluk derecesinde yaş olduğu zaman infiltrasyon kabiliyeti azalır veya tamamen ortadan kalkar, çok kuru olması halinde ise toprakdaki boşlukların hepsi hava ile dolu olduğundan, yağış sularının toprağa girmesi için havanın çıkması gerekir. Bu ise toprak özelliklerine bağlı olarak çok yavaş olur.
Özellikle düşük sıcaklıklarda, toprak sıcaklığının yüzeysel akış miktarına etkisi daha fazladır. Toprak donmuş halde iken eriyen karlardan veya yağış sularından toprak yüzeyine gelen kısım, toprak içine girmeden yüzeysel akışa geçer. Özellikle ilkbahar mevsimindeki yağmurlar ve kar suları için bu durum sözkonusudur.
Toprak yüzünde ölü ve diri örtü bulunuşu yüzeysel akışı azaltır.
İnsan Faktörü: Tabiatı en çok kullanan, en çok bozan ve en çok düzelten de insandır. Zaten, insan müdahalesi olmadan meydana gelen erozyona normal erozyon denilmektedir. İnsan, tarımsal, sosyal ve ekonomik ihtiyaçları için bitki örtüsünü kaldırarak, toprağı diğer kullanma şekillerine dönüştürmektedir. Fakat, bu dönüşümde tedbir alınmadığı takdirde, hızlı bir erozyona neden olmaktadır.
Su erozyonu üç gruba ayrılmaktadır:
Yüzey erozyonu; eğimli bir arazi üzerinde toprak parçacıklarının yağmur suları etkisi ile yerlerinden oynatılıp, eğim yönünde aşağı doğru taşınması olayıdır. Arazi eğiminin muntazam ve yüzeyin düz olduğu yerlerde, yüzeysel akışın çizgi halinde veya derecikler şeklindeki belli kanallarda yoğunlaşmadığı durumlarda yağmur damlacıklarının etkisi ile yerlerinden kopan toprak parçacıklarını yüzeysel akışa geçen suların taşıması ile meydana gelen erozyondur. Yüzey erozyonunda arazi yüzeyi nekadar düz olursa olsun, sathi akışa geçen sular bazı sığ oluklar meydana getirebilir. Bunlar dikkat çekecek derecede değilse yüzey erozyonu içinde kabul edilebilir, çizgiler halinde belirginlik kazanmışsa, oyuntu erozyonunun ilk aşamasından sözedilmesi daha doğrudur. Bu çeşit erozyon, arazi yüzeyinin tamamına yayılmış olduğundan ve çoğu zaman suda süspanse olarak veya eriyik halinde taşınan toprak açık bir şekilde gözle görülmediğinden ve arazi yüzeyindeki değişim de kısa sürede olmadığından, erozyon tahribatı hemen fark edilememektedir. O nedenle, yüzey erozyonun verdiği zarar çoğu zaman önemsenmez. Oysa, yüzey erozyonu ülkemiz için telafisi zor, bazen telafisi mümkün olmayan büyük zararlar veren erozyon çeşididir. Arazideki organik maddece zengin, verimli üst toprak tabakası yüzey erozyonu ile taşınarak, toprak tamamen verimsiz hale gelebilir. Erozyonun ileri aşamalarında, ana kayanın meydana çıkmasından sonra, ıslah çalışmaları ile arazinin tekrar kazanılma şansı da ortadan kalkmaktadır. Ayrıca, yüzey erozyonunun aktif olduğu su toplama havzalarında oluşan seller can ve mal kaybına neden olmakta ve ziraat arazilerine büyük zararlar vermektedir. Sellerin taşıdığı rusubatla barajların, göl ve göletlerin dolması hızlanmaktadır.
Yüzey erozyonu, bitki örtüsünden yoksun ve korumasız kullanılan arazide şiddetini artırır. Genellikle, su geçirmez bir alt toprak üzerinde bulunan ve sığ bir üst toprak içeren alanlar ile, ince tekstürlü ve organik madde içermeyen topraklarda bu tip erozyon daha şiddetlidir. Yüzeysel erozyonun şiddetine göre sınıflandırma tablosu aşağıda verilmiştir.
ErozyonSınıfı İsimlendirme Kriter
0 Erozyon yok Erozyon yok, ya da ihmal edilebilir
derecede az
1 Hafif erozyon Toprağın %0-25 ‘i taşınmış
2 Orta şiddette erozyon Üst toprağın %25-75 ‘i taşınmış
3 Şiddetli erozyon Üst toprağın %75-100 ‘ü taşınmış
4 Çok şiddetli erozyon Üst toprağın tamamı, alt toprağın
% 25-75’i taşınmış
5 Son derece şiddetli erozyon Üst toprağın tamamı, alt toprağın
%75den fazlası taşınmış
Prof. Dr. O. Uzunsoy, Doç. Dr. E. Görcelioğlu- 1985
OYUNTU EROZYONU
Oyuntu erozyonu, yüzey erozyonunun ilerlemiş safhasıdır. Daha büyük toprak kitlelerinin taşınmasına sebep olan bu çeşit erozyon, taşkın olayının da başlıca nedenidir. Oyuntu erozyonu, yamaç arazi üzerinde çizgiler oluşmaya başlaması ile kendini gösterir. Çizgi erozyonu ise, oyuntu erozyonunun ilk aşamasıdır. Bir yamaç üzerinde, yüzeysel akışın belli bir yoğunluk ve hız kazanması halinde oluşan kinetik enerji ile toprak derinlemesine oyulur ve yarılır. Yağışlarla birlikte oyuntular da birer su kanalı ve derecik gibi su taşırlar. Bu safhada çizgilerin derinliği 0.30 m.’den fazla değildir. Daha fazla ilerlemiş ve derinleşmiş, küçük dere şeklini almış oyuntulara sel yarıntısı, daha büyüklerine ise sel dereciği denir. Sel dereciklerinin daha büyükleri sel deresi ismini alır.
Gevşek yapıdaki, kaba tekstürlü, sığ toprak tabakalarına sahip eğimli arazilerde, şiddetli yağışlardan sonra meydana gelen aşırı ve hızlı yüzeysel akışlarla yoğun erozyon hareketi meydana gelir. Özellikle, yüksek eğimli dik yamaçlarda, kısa zaman süreçlerinde büyük toprak taşınmaları meydana gelebilir.
Kemal AŞK’a göre, oyuntu erozyonu derinliklerine göre aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır.
•Çizgi erozyonu: 0.30 m.’den daha az derin,
•Sel yarıntısı: 0.30 m.-1.00 m. arasında,
•Sel dereciği: l.00 m.-3.00 m. arasında,
•Ana sel deresi: 3.00 m.’den daha fazla.
Mecra yatağının eğimi, denge eğimi düzeyine düşüp, denge profili meydana gelene kadar, dere yatağında oyulmalar devam eder.
KIYI VE TABAN OYULMALARI
Kıyı erozyonu, daha ziyade vadilerde, kıyılardaki toprakların, akarsuların meydana getirdiği taban ve yan oyulmaların sonucu göçmesi ve taşınması olayıdır. Bu erozyonla, sel dereleri, stabil olmayan dere tabanını ve kıyı şevlerini sel suları ile oyar ve aşındırır. Korrazyon, toprakların kitle halinde göçmesi ve taşınması şeklinde kendini gösterir ve daha çok taşkın olayları sırasında vuku bulur.
RÜZGAR EROZYONU
Yeterli bitki örtüsü bulunmayan, oldukça düz ve geniş arazilerde, gevşek yapıdaki kuru ve ince bünyeli toprağın şiddetli rüzgarların etkisi ile parçacıklar halinde yerinden oynatılarak toz bulutları şeklinde yer değiştirmesi olayına rüzgar erozyonu denir.
Rüzgarlar belli bir hızın üzerine çıktıkları zaman ilk önce toprak parçalarını yerlerinden oynatırlar. Daha sonra küçük toprak parçalarını toprak yüzeyi üzerinden kaldırırlar. Kalkan bu parçalar rüzgara en hassas olan ince elemanlar ve kumlardır. Rüzgar hızı, toprak üzerindeki ilk birkaç metre yüksekliğe kadar parabolik bir formül dahilinde yükselir, daha sonra bu hız süratle artar. Erozyonun şiddeti de rüzgar hızı ile orantılı olarak artar. 20-25 km/saatlik bir hız, rüzgar erozyonunun başlaması için yeterlidir. Daha sonra erozyon, rüzgar hızının küpü ile orantılı bir şekilde artar.
Rüzgar erozyonunun 3 aşaması vardır.
* Hareketin başlaması,
* Taşınma,
* Yığılma,
Rüzgar erozyonu genellikle kurak ve yarı kurak iklim şartlarının hüküm sürdüğü yörelerde oluşur. Rüzgar sayesinde verimli topraklar, yerlerinden koparılarak başka yerlere taşınır ve devamlı yığılma sonucu lös toprakları oluşur.
Rüzgarın etkisi ile, yalnızca verimli toprakların kaybı sözkonusu olmaz, aynı zamanda buharlaşmanın hızlanması ile toprak nemliliği de azalır. Ayrıca, şiddetli rüzgarlar bitki büyümesinin yavaşlamasına ve verimin düşmesine sebeb olurlar.
RÜZGAR EROZYONUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Rüzgar erozyonunu etkileyen faktörler; iklim, toprak, vejetasyon, yüzeysel pürüzlülük ve erozyon alanının uzunluğudur.
İklim: Rüzgar erozyonunu etkileyen iklim faktörleri; yağış, sıcaklık, rüzgar, nem ve havanın yoğunluğudur. Nemli toprak, kuru olana nazaran daha dayanıklıdır. Rüzgarın hızı, tekerrürü, yönü, süresi ve türbülansı da rüzgar erozyonunda etkili olmaktadır.
Toprak: Rüzgar erozyonunda toprağın tekstürü, strüktürü, tane yoğunluğu, hacım ağırlığı, organik maddesi, nem kapsamı önemlidir. Toprağın gevşek, kuru ve kolay ufalanabilir olması rüzgar erozyonunu artırıcı etkenlerdir.
Yüzeysel pürüzlülük: Arazi yüzeyindeki girinti çıkıntılar arasındaki farklılıklar arttıkça, rüzgar erozyonu şiddeti de artmaktadır. Çünkü, çıkıntılar daha çok rüzgar etkisine maruz kaldığından, rüzgar aşındırması fazla olur.
Vejetasyon: Vejetasyonun boyu, sıklığı, tipi, rüzgar erozyonunda etkilidir. Çünkü, vejatasyon rüzgar hızını azaltarak, erozyonu önlemektedir.
Yüzeyin uzunluğu: Erozyona uğrayan alanın genişliği ve uzunluğu fazla ise rüzgar erozyonu da artmaktadır.
ÇIĞ EROZYONU
Çığ, bir yamaç üzerinde toplanan kar kütlesinin yeni yağan karlarla aşırı yüklenmesi (ağırlığının artması) veya yamaçla bağlantısının zayıflaması halinde, herhangi bir hareket gücü ile dengesini kaybederek dağ yamacından aşağıya doğru kayması ve yuvarlanması olayıdır. Çığlar önlerine gelen engelleri tahrip eder, beraberinde toprak, taş ve ağaçları söker götürür. Bu şekilde meydana gelen aşınma ve taşınma olayına çığ erozyonu denir.
ÇIĞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Arazi yapısı ve iklim çığın oluşmasında etkili olan iki faktördür. Bu faktörler, çığı etkileyen yönleri ile ele alınmıştır.
Yamaç meyili açısı: Çığların oluşumu için arazinin, kritik meyil açısı 22º olarak belirlenmiştir. Çığların oluşması olasılığı, belirli bir dikliğe kadar, eğim açısı ile artar ve sonra yamaçlar tam bir dikliğe yaklaşırken azalır. Bu azalmanın nedeni büyük miktarlardaki karın son derece dik yamaçlarda tutunamamasıdır.
Yamaç profili: Profilleri konveks (dış bükey) olan yamaçlar, büyük çığların oluşumunu kolaylaştırır. Fakat, konkav (iç bükey) yamaçlarda çığ olma olasılığı daha azdır.
Bitki örtüsü: Düz ve otlu yamaçlar çığ oluşumunu kolaylaştırır. Çünkü, nemli ot vejetasyonu çığların hareketini hızlandıran bir kayma düzlemi meydana getirir.
Küçük çalılarla kaplı araziler, kış aylarında bir kararlılık durumu gösterirler. Fakat, bunlar karı, henüz sığ iken tutabilirler. Daha sonra yağan kar kalınlığının artmasıyla mevcut çalılar karla örtülür ve yüzey çığları için daha fazla kararlılık durumu yapamazlar.
Boylu ağaçlarla kaplı ormanlar, çığ oluşumunun önlenmesinde çok önemli bir görev yaparlar. Çünkü ağaçlar kar kitlesinin harekete geçmesini engellediği için çığın oluşumu başlamadan durdurulmuş olur. Ancak, kısa aralıklarla sık sık tekerrür eden yoğun kar yağışları sonunda aşırı kar birikimi olabilir. Böyle durumlarda kar kitlesinin ilk hareketinin başlamasına uygun açıklık bulunduğu takdirde, çığ kütlesi süratle büyür ve önüne gelen ağaçları devirerek yoluna devam edebilir. Özetle, çok ender de olsa bazı şartlarda, boylu ağaçlarla kaplı ormanlarda çığ oluşumunu engelleyemez.
Yamacın uzunluğu ve istikameti: Bir yamacın bakısı, çığ oluşumunda birinci derecede etki yapar. Kar yüzeyinin güneş ısısından etkilenmesi, yamacın bakısına ve meyil açısına göre değişir. Kuzeye açık kısımlar, kış başlarında, derin kırağı, karın inkişafı için çok uygun yerlerdir. Çığ, bu bölgelerde daha sık oluşur.
Güneye bakan ve güneş ışınlarının dik geldiği yamaçlar, güneş ısısını daha fazla alırlar. Bu yüzden kar erimesi, karın birikiminden daha fazla olabilir. Böylece çığ oluşumu önlenmiş olur.
Ayrıca, çığın meydana gelmesi için, çığ oluşumuna uygun yamaç yüzeyinin, belirli bir uzunlukta olması gerekir.
Arazi durumu:
•Çıplak ve eğimli (% 22’den daha eğimli) arazi,
•Yeni kar birikmiş yamaçlar,
•Beklemiş (gecikmiş) kar toplamış yamaçlar,
•Rüzgar altı yamaçlar,
•Yamaç sırtları.
İklim:
İklim özellikleri çığın oluşumunu etkilemektedir. Bunlardan yağışın şekli, miktarı, zamanı ile rüzgar şiddeti çığ riskini artıran etkenlerdir.
•Şiddetli bir kar tipisinden sonra 36 saatten fazla süreyle hava sıcaklığının 0ºC üzerinde olması,
•Mevcut eski kar üzerine, yeniden bir defa da 25 cm’den daha fazla kar yağması,
•Tipi sırasında hızı saniye’de 7 m’den fazla olan rüzgarın 24-48 saat süre ile devam etmesi,
•Mevcut kar üzerine yağmur yağması, güneşin açıp hızla erimeye sebep olması çığ olayını artırmaktadır.
ÇIĞIN OLUŞUMU
Çığ genelde, boylu bitki örtüsü (orman) olmayan, dağlık ve eğimli arazilerdeki kar kütlesinin iç ve dış kuvvetler etkisi ile vadi tabanına doğru hızla akması veya top halinde yuvarlanmasıdır. Çığ olayında en büyük tehlike yerdeki sıkışmış eski kar örtüsünün üzerine, tipi sonucu taze karın yığılması ile yeni kalın bir tabaka oluşması ve tipi sonrası gelen, çoğunlukla, sıcak hava akımının, bu iki tabaka arasını eritmesiyle kaygan bir zemin oluşturmasıdır. Kar kitlesinin oturduğu zeminin kaygan olması, pürüzlülüğün bulunmaması çığın hareketini kolaylaştırır.
Çığ, doğal ve yapay olarak teşekkül edebilir. Bir yamacın anormal şekilde kar tutması sonunda, herhangi bir deprem veya bir sesle dahili gerilim kuvvetlerinin oluşmasıyla kar tabakasını tutan desteğin aşılması sonucu, yapay çığ olayı meydana gelebilir. Bunun yanında, değişik tarihlerde yağan karla meydana gelen tabakalar arasında veya kar örtüsü ile zemin arasında, kar örtüsünü yerinde tutan toplam kuvvetin, fazla yüklenim sebebiyle aşılması halinde doğal yolla çığ meydana gelir.
Dereler, açık ve dik yamaçlar doğal çığ yollarıdır. Arazi engebeleri ise yol değiştirici setler ve güvenlik adacıkları olarak etkilidirler. Tepecikler, yamacın eğim açısının çabuk değiştiği yerlerde bir geçiş zonu oluşturur ve çığı yavaşlatarak dışa doğru yayılma şansı verir.
Yeni kar yağışı ve rüzgar, çığı meydana getiren en büyük tehlikedir. Ne kadar çok kar yağarsa çığ tehlikesi o derece artar. En tehlikelisi ise, bir tipiden sonraki ilk güneşli gündür. Hele taze kar yağışından sonra, rüzgar çıkarsa, bütün kar, rüzgar altı yamaçlara sürüklenerek, orada birikir. Böylece, tepelerde kar saçakları oluşur. Bu da çığ geliyor demektir.
Mevcut kar örtüsü ağırlığı sebebiyle, yamaçtan aşağıya doğru çok büyük kayma kuvveti meydana getirir. Değişik tarihlerde yağan eski tabakalar arasındaki sürtünme ve diğer yan etkiler bu kuvvete karşı yeterli olamaz. Bu sebeble yamaçtaki kar kütlesi, kurulmuş bir fare kapanı gibidir. En küçük bir etki (tahrik), mesela bir kayakçının ağırlığı veya bir ses şoku ile derhal çığ düşer.
4. YERÇEKİMİ EROZYONU (KİTLE HAREKETLERİ)
Eğimli arazilerde, bazı doğal ve yapay etkenler sonucu denge koşulları bozulan topraklar ve diğer katı materyal yerçekiminin etkisi ile kitle halinde harekete geçerek yer değiştirirler. Bu olayda etken yerçekimi kuvvetidir. Meyil durumuna, hidrolojik ve jeolojik şartlara göre yerçekimi yamacın harekete geçmesi üzerinde etkisini göstererek toprağın kitle halinde yer değiştirmesine sebep olur.
Kitle hareketlerinin türleri:
* Yamaç Akması
* Arazi Kaymaları (Heyelanlar)
YAMAÇ AKMASI
Su ile doygun hale gelmiş ve akışkan hal almış bir toprak kitlesinin yerçekiminin etkisi ile harekete geçmesine “Akma” denir.
Yamaç akması şeklinde oluşan yüzeysel birikinti hareketleri eğimli yamaçlarda görülür. Arazi eğimi yükseldikçe hareketlenme de artar. Bu olayda toprak ve diğer tüm materyalin hareketlenerek yer değiştirmesi sözkonusudur.
ARAZİ KAYMALARI (HEYELANLAR)
Yamaçlarda toplanan alt katmanlarında bir ayırma ve kayma düzlemi bulunan kısımlarda, düzlemin üstünde kalan toprak kitlesinin yerçekimi etkisi ile bulunduğu yükseklikten aşağı doğru kayma yüzeyi üzerindeki hareketine “Arazi kayması” veya “Heyelan” denilir. Belirgin bir kayma yüzeyi yerine birçok küçük kayma yüzeylerinin bulunduğu durumlarda, çok yavaş cereyan eden hareketler de arazi kayması olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle heyelan hareketleri çok ani ve hızlı olduğu gibi, saatler veya günler süren bir yavaşlıkta da olabilir. Diğer taraftan heyelan sonucu yer değiştiren toprak kitlesi milyonlarca metreküp hacminde olduğu gibi, çok az miktarda da bulunabilir.
Heyelanlar yurdumuzda, yerleşim yerlerine, karayollarına, demiryollarına, ormanlara, tarım alanlarına, heyelan bölgelerindeki muhtelif tesislere zararlar vermektedir.
Heyelanların başlıca nedenleri;
a. Arazi Eğimi
b. Kaya Materyal Kitlesinin Kalınlığı
c. Permeabilite
d. Yeraltı Suyu
e. Bitki Örtüsü
a. ARAZİ EĞİMİ
Arazi eğimi heyelanların meydana gelişinde en önemli etkendir. Arazi eğimi yükseldikçe heyelan ihtimali de artmaktadır. Yamaç eteğinin bir akarsu tarafından oyulması veya yol inşaatı gibi nedenlerle yamaç eteğinin kazılması denge koşullarını değiştireceği için kütle hareketi kolaylaşmış olur.
b. KAYAN MATERYAL KİTLESİNİN KALINLIĞI
Bu materyalin kalınlığının dolgu malzeme yüklemeleri ile artması da, yamaç stabilitesini bozan bir faktördür. Nitekim, aşırı yükleme özellikleri kil taşı ana materyalde kayma gerilimi ve toprak suyu basıncını artırmakta, bu durumda kütlenin harekete karşı direncini azaltmaktadır. Bu nedenle, yamaçtaki yükleme ne kadar hızlı olursa, kayma tehlikesi de o ölçüde artmaktadır.
c. PERMEABİLİTE
Kayma bölgesinde permeabilitenin (geçirgenlik) nin yüksek olması halinde, yağışların fazla olduğu dönemlerde, yağış sularının ve yüzeysel akış halindeki suların alt tabakalara girmesi ve kütle içine tamamen nüfuz ederek onu doygun hale getirmesini kolaylaşmaktadır. Kayma yüzeyinin altındaki yapının permeabilitesi daha az olduğu için bu yüzeye kadar gelen sular, kayma yüzeyini ıslak ve kaygan bir tabaka haline getirmektedir. Böylece üstteki kitlenin kayma olasılığı artmaktadır.
d. YERALTI SUYU
Toprak taneciklerini birbirine bağlayan, çözülebilir özellikteki çimento görevi yapan maddeler, (Alüminyumoksit, kalsiyum, karbonat, demiroksit v.s.) yeraltı sularının toprak kitlesi içerisinde gözeneklerde akarken çözülürler ve hareket halindeki yeraltı suları tarafından taşınırlar. Tanecikleri birbirine bağlayan çimento maddelerin yıkanması ile kohezyonun ve iç sürtünme emsalinin azalması sonucu toprak kitlesindeki denge koşulları bozulmaktadır. Ayrıca, hareket halindeki yeraltı suları toz ve kil gibi ince materyalin taşınmasını sağlamakta ve yamaç stabilitesini zayıflatan oyuntu ve mağaraların oluşmasına neden olmaktadır.
e. BİTKİ ÖRTÜSÜ
Ormanlık alanlarda ağaçların kökleri toprağı sımsıkı sarmaları sebebiyle yamacın stabilitesi artmaktadır. Ayrıca, ağaç kökleri transpirasyonla toprak kitlesi içinde yüklenmiş vaziyette olan suyu emerek azaltmaları ile de yamacın denge koşullarına olumlu etkide bulunurlar. Bu nedenle, sahadaki bitki örtüsü ve derinlere inen kök yoğunluğunun artması, yamacın arazi kaymalarına olan duyarlılığını azaltmaktadır.
BUZUL EROZYONU
Yüksek dağlık arazideki derelerde, çeşitli zamanlarda oluşmuş bulunan buzulların kısım kısım ve yavaş yavaş aşağılara doğru yürümesi sırasında beraberinde moren denilen çeşitli büyüklükte materyal kitlelerini sürüklemesi ile meydana gelen aşınma ve taşınma olayına buzul erozyonu denir.