ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Cumhuriyet Bayramı Piyesi

28.09.2012
1.985
A+
A-

MAHMUT: – Fakat. Büyük birisi. Yok beyim yok. Koca adam bu.
ALİ: – Galiba da koşuyor.
MAHMUT: – Evet evet koşuyor. Bize doğru geliyor. İnşallah hayırlı bir haberdir.
ALİ: – Bilmem ama heyecanlıyım Mahmut.
MAHMUT: – Belki de posta trenine yetişmek isteyen bir yolcudur.
ALİ: – Olabilir. Olabilir.
(Fatma koşarak girer)
FATMA: – Bey. Bey. Gördünüz mü uzaktan biri geliyor? Bir şeyler de işaret ediyor.
ALİ: – Hanım, yine ortalığı telaşa verdin. Anlayacağız şimdi.
MAHMUT: – İşte yaklaşıyor adam.
ALİ: – (Bağırarak) Hey! Hey!…
FATMA: – Bu bir kadına benziyor.
MAHMUT: – Sahiden kadınmış.
ALİ: – Hanım! Hanım!…
FATMA: – Durun ben içeriye alayım.
(Koşuşma. Bir an sessizlik).
ALİ: – Bizim Gülsümmüş bu. Vallahi uzaktan tanıyamadım
(Gülsüm girer)
GÜLSÜM: – (Nefes nefese) Hanımcığım. Hanımcığım. Bizim köy.
FATMA: – Söylesene canım.
ALİ: – Ne olmuş sizin köye?
GÜLSÜM: – Bizim köy. Bizim köy cayır cayır yanıyor.
FATMA: – Ne diyorsun?
MAHMUT: – Alçaklar! Bunu da yaptılar ha! Kahpeler!
GÜLSÜM: – Demet demet ekinler yandı. Kadın, çoluk çocuk, süngüden geçirildi. Erkekleri köy meydanında kurşuna diziyorlar. Düşman ordusu kaçıyor. Kaçarken de intikamını çoluk çocuktan alıyor.
FATMA: – Kahpeler…
GÜLSÜM: – (Hıçkırarak) Oğlumu gözümün önünde süngülediler. Bayraklarını öpmedi diye.
FATMA: – Yerebatasıcalar.
GÜLSÜM: – Daha ondördünde yoktu. Velinin gelini Sıdıka’ya da ayakkabılarını sildirmek istediler.
ALİ: – Alçaklar. Hangi Türk yapar bunu?
GÜLSÜM: – Sıdıka da ellerini ısırarak intikamını aldı. Köy birbirine girdi. Bayrağımızı vermedik onlara. Bunun üzerine her tarafı ateşe verdiler.
ALİ: – İyi ettiniz? Mal kaybı ile can kaybı önlenir. Fakat şeref ve namus bir daha geri gelmez.
GÜLSÜM: – Gözlerim neler gördü?
ALİ: – Düşman şimdi nerede? Hâlâ, köydeler mi? Biraz evvel bir ses işittim ben.
GÜLSÜM: – Köyde aklı başında kimse kalmamıştı. İhtiyar muhtar beni oğlumun ölüsü üzerine kapanmış buldu. Kendisi Rumeli muhacirlerinden olduğu için dillerinden biraz anlıyor.
ALİ: – Eee!
GÜLSÜM: – Karışıklık içinde bir ara beni kenara çekti. “Koş istasyona haber ver. Düşman Küçüksu Köprüsü’nü atmaya gidiyor” dedi.
ALİ: – Ne diyorsun gülsüm, iyi işittin mi? Sakın bir yanlışlık olmasın.
GÜLSÜM: – İyi biliyorum. Muhtar kulağıma eğilerek söyledi. Sonra da istasyona geleceklermiş. Galiba bir tren geçecekmiş de… İşte onun için. Onun için geçirtmek istemiyorlarmış.
ALİ: – Emir aldık. Her ne pahasına olursa olsun trenin geçmesi gerek.
GÜLSÜM: – Muhtar dedi ki Ali Beyin haberi olursa elbette bir çaresini bulurlar.
ALİ: – Sağol Gülsüm. Çok büyük bir iyilik yaptın.
FATMA: – Döğüşeceğiz Ali Efendi. Tren de geçecek buradan.
GÜLSÜM: – Şehit yavrumun soğumamış ölüsünü orada bırakıp koştum. Size haber ilettim.
ALİ: – Demek az önce duyduğumuz patlama o imiş.
FATMA: – Köprüyü attılar. Halbuki marşandiz de neredeyse geçecek.
ALİ: – Kötü, çok kötü, Mahmut nerdesin?
MAHMUT: – Sesimi çıkarmadan burada sizi dinliyordum Beyim.
ALİ: – Bir şeyler yapmalıyız Mahmut. Öyle bir şey yapmalıyız ki marşandiz bu felaketi haber alsın.
MAHMUT: – Kırmızı işaretle yola çıkalım.
ALİ: – Düşman bırakmaz.
FATMA: – Çocukların kestane fişekleri nerede?
MAHMUT: – Ne olacak onlar?
FATMA: – Vahit ile Nahit onları tren yoluna dizerler.
GÜLSÜM: – Sonra Fatma Teyze?
FATMA: – Sonrası kolay canım.
ALİ: – Haydi Mahmut Efendi biraz acele et. Vakit geçiremeyiz. Düşman burasını basarsa yandık vallahi!…
FATMA: – Çocukları bulalım, çocukları… Onlar ağaçların arasına saklanarak tren yoluna çıkarlar.
ALİ: – Düşman istasyona girince hiçbir şey belli etmeyeceksiniz. Ne yaparlarsa ses çıkarmayın. Çünkü vakit kazanmamız gerekiyor. Haydi Gülsüm sen de Mahmut’un karısının yanına git. Bir yolcumuz daha var.
FATMA: – Ben burada kalacağım. Gerekirse düşmanla dövüşürüm.
ALİ: – Bizi yalnız bırak Fatma. Bu erkek işidir.
FATMA: – Vatanı savunuyoruz. Bunda erkek, kadın yoktur.
MAHMUT: – Ben çocukları bulmaya gidiyorum. Onlara haber vereceğim.
ALİ: – Acele et Mahmut. Haydi Mahmut. Dikkat et. Eyvah! Düşman istasyonu sarıyor.
MAHMUT: – Sen merak etme Beyim.
ALİ: -Çocuklara tembih et. Kendilerini göstermesinler. Biz de burada vakit kazanacağız.
FATMA: – Haydi Ali Efendi. Telgrafla ötekilere haber yolla.
ALİ: – Bana bir şey olursa Fatma. Eldek’i kullanmasını az çok biliyorsun. Ne olsa demiryolcu karısısın.
FATMA: – Aman Gülsüm koş Mahmut’un karısının yanına.
GÜLSÜM: – Allah yardımcınız olsun.
(Ali aygıtı çalıştırmaya başlamıştır).
FATMA: – Allah vere de çocukları bulsa Mahmut. Değil mi? (Ses yok) Yanıt versene canım.
ALİ: – Neredeyse istasyona girecekler.
FATMA: – Sen konuşmana bak. Ben onları kapıda oyalarım. Tabancan yok mu?
ALİ: – Hayır! (Aygıt çalışmaktadır) Aksi şeytan yanıt gelmiyor. Orayı da bastılar galiba.
FATMA: – Dört beş kişi bunlar. Ali yaklaşıyorlar. İstasyonu biran evvel bul.
ALİ: – Kimse çıkmıyor.
(Bir şangırtı duyulur. Camın kırılması)
FATMA: – Bekleme salonunun camını kırdılar. Geliyorlar.
BİR SES: – Kim var orada?
FATMA: – Ben çıkarım. Sen aramanı sürdür.
ALİ: – Olmaz.
FATMA: – Bırakma. Belki bulursun. Treni yola çıkarmazlarsa yine kurtarırız.
ALİ: – Onlarla biraz konuş. Oyalamaya bak.
FATMA: – (Bağırarak) Heyyy! Ne oluyor orada?
BİR SES: – İstasyon şefi nerede?
FATMA: – Ben karısıyım ne yapacaksın? Bana da söyleyebilirsin.
BİR SES: – Kendisiyle konuşacağız.
FATMA: – Bana söyle. O da olur. Ben onun karısıyım dedim ya. Tren bekleyecekseniz yarına kadar tren yok.
BİR SES: – Hey kadın uzun etme. Biz biliriz trenin olup olmadığını. İşi gürültüye boğma. Galiba telgraf da işliyor.
FATMA: – (Gülerek) Ama da kulak. Ne telgrafı ayol (Yavaş) Aman dur. İşittiler.
ALİ: – Duramam. Odaya girene kadar çalışacağım.
BİR SES: – (Ses yakındır) Çekil kapıdan kadın.
FATMA: – Çekilmeyeceğim. (Can acısıyla) Vurma. Vurmayın bana alçaklar (Tekrar bağırır) Ali aldırma. İşine bak sen.
(Ansızın gürültü çoğalır. Boğuşma başlamış gibidir. Bu arada Fatma’nın sesi çıkmaktadır. Bir ses de karışmaktadır. Tekrar camın kırılması. Solumalar. Kapı önünde itişme…)
ALİ: – Gayret et Fatma.
(I. Düşman, II. düşman ve düşman askerleri girerler)
I. DÜŞMAN:- Yakalayın onu.
ALİ: – Bırak beni alçak. Ah, ah. Makineyi kırdılar.
FATMA: – Bırakın onu… Kocamı bırakın diyorum size… Alçaklar!… Hainler!…
I. DÜŞMAN:- (Sert) Cephane treni geçti mi?
ALİ: – Hangi cephane treni? Bir haftadır posta bile geçmiyor buradan.
II. DÜŞMAN: – Doğru yanıt ver. Biz her şeyi haber aldık. Buradan biraz sonra cephane yüklü bir tren geçecekmiş yol vermeyeceksin ona. Makası aç bakalım.
ALİ: – Ben cephane treni falan bilmiyorum.
I. DÜŞMAN:- Son katar ne zaman geçti?
ALİ: – Bir hafta evvel.
I. DÜŞMAN: – Marşandiz hareket etmiş mi?
ALİ: – Haber almadık daha. İsterseniz telgrafla sorayım.
II. DÜŞMAN: – Yalan ha! İmdat isteyeceksin. Ya da köprünün yıkıldığını haber vereceksin. Fakat boşuna zahmet… Çünkü o istasyonu bastık (Ali’ye tokat atar).
ALİ: – Tokat ha. Vur bakalım. Vur.
FATMA: – Ziyanı yok Ali Bey… Ziyanı yok.. Biz de şamar atmasını biliriz.
I. DÜŞMAN: – Söyle kadın… Tren ne zaman geçecek? Sen bilirsin…
FATMA: – Bilmiyorum.
I. DÜŞMAN: – Atın tokadı…
FATMA: – (İnleyerek) Vurun! Vurun!…
ALİ: – Bırakın karımı… Bana vurun isterseniz.
I. DÜŞMAN: – Söylerseniz ikinize de vurmayız.
(Gülsüm girer)
GÜLSÜM: – Az zaman kaldı. Çocuk neredeyse doğacak.
I. DÜŞMAN: – Kim bu kadın?
GÜLSÜM: – Alçak… Çocuğumu sen öldürdün.
II DÜŞMAN: – Çınarlıktaki kadın…
GÜLSÜM: – (İnleyerek) Aman yarabbi!… Hain burada da karşıma çıktı. Onu gitti zannediyordum ben.
FATMA: – Bırakın onu… Makasçının çocuğu doğacak… Hiç olmazsa o başında bulunsun.
I. DÜŞMAN: – Haydi sen yanıt ver… Tren ne zaman geçecek?
GÜLSÜM: – Ben ne bileyim? Sizinle beraber köyde idim.
I. DÜŞMAN: – Söyle diyorum… Söyle diyorum sana kadın…Çocuğun gibi senin de leşini yere sererim.
GÜLSÜM: – Bilmiyorum.
I. DÜŞMAN: – Bilmiyormuş… Basın ona da sopayı. Belki öğrenir şimdi.
ALİ: – (İnleyerek) O kadın nereden bilecek? Doğum için gelmiş…
II. DÜŞMAN: – O doğum için gelmedi. Bir yerden haber aldı trenin geleceğini. Köprünün de uçtuğunu işitmiştir. Geldi haber verdi size. Fakat işaret veremeyeceksiniz.
I. DÜŞMAN: – Etrafı araştırıyorum. Kuşku çeken birini bulursa bana getirecekler. Kimseyi saklayamazsınız.
FATMA: – Aman Allahım çocuklarım.
II. DÜŞMAN: – Çocukların nerede?
I. DÜŞMAN: – Kaç yaşında çocukların?
FATMA: – Biri yedi. Ötekisi sekiz. Cılız iki yavru.
I. DÜŞMAN: – Ben de büyük şeyler zannettim. Yoksa onlar da Çınarçıklılar gibi aksi şeyler mi?
ALİ: – Yok efendim iki tane çocuk. Ateş olsalar ne olacak?
I. DÜŞMAN: – Ben Türk çocuklarını bilirim. Onların yaptıkları yaşlarını tutmaz. Başka erkek yok mu burada?
ALİ: – Bir de makasçımız var ama… Ortalarda gözükmüyor kaç gündür. Kaçtı galiba… (Birinci düşman dipçikle vurur)
FATMA: – Aman yarabbi adamın yüzünü dipçikle parçalayacaklar.
ALİ: – Bırakmıyorlar ki yanına koşayım. Bırakın beni… Bırakınız.
(Birkaç düşman askeri girer. Yanlarında bir çocuk vardır.)
III DÜŞMAN: – Bir kadın bulduk evinde… Hasta galiba… Yanında da bu çocuk vardı.
ALİ: – Sıdıka… Seni de mi getirdiler buraya… Baksanıza o kadın hasta… Neredeyse çocuğu olacak…
ÇOCUK: – Annemi bırakın…
FATMA: – Gel benim yanıma.. Annen şimdi iyileşir, sen merak etme.
I. DÜŞMAN: – Öteki erkek nerede?
SIDIKA: – Bana eziyet etmeyin (Hıçkıra hıçkıra ağlar).
FATMA: – Çocuğu bana bırakın görmüyor musunuz nasıl ağlıyor?
I. DÜŞMAN: – Sen söyle kadın… Burada başka erkek yok mu?
FATMA: – Yok dedik ya işte…
I. DÜŞMAN: – Pekala ben de çocuğu döverim. (Çocuğa vurur) Söyleyin başka erkek var mı?
SIDIKA: – Bırakın yavrumu…
FATMA: – Canavar… Bırak çocuğu.
ALİ: – O masumlardan ne istiyorsunuz? Soracağınız bir şey varsa bana sorun.
I. DÜŞMAN: – Söyle o halde? Nereden, ne zaman, ne geçecek?
ALİ: – Bir şey bilmiyorum dedim size…
(Bir şamar… Çocuğun tekrar ağlaması…)
SIDIKA: – Dövmeyin çocuğumu. Bir şey bilmiyoruz biz.
II DÜŞMAN: – Bunlar hepsini biliyorlar. Fakat hepsi inatçı… Türkleri söyletmek kolay değil… Vatan deyince hiçbirinin ağzını bıçak açmıyor.
(Kırbaç sesleri. Hepsi sırasıyla bağırmaktadırlar. Mahmut koşarak nefes nefese girer).
MAHMUT: – Bırakın bu kadını… Siz de merhamet yok mu? Biraz sonra doğuracak… Görüyorsunuz işte.
ALİ: – Mahmut sen misin? İşte makasçı da geldi.
I. DÜŞMAN: – Bu adam da nereden çıktı? Üzerinde de kestane fişekleri var. Onun bir bildiği olmalı.
II. DÜŞMAN: – Demek cephane trenini karşılamaya çıkmıştı. Söyle bakayım. Bu fişekleri niçin üstüne aldın? Elbette bir bildiğin var senin.
MAHMUT: – Bir şey bilmiyorum.
I. DÜŞMAN: – Konuş bakalım. Tren ne zaman geliyor? Geleceğini biliyoruz. Fakat zamanı? Bize bunu söylersen hepinizi de bırakacağız. Karını da alacaksın, çocuğun da kurtulacak.
SIDIKA: – Üzülme Mahmut isterlerse hepimizi öldürsünler…
I. DÜŞMAN: – Bak karın kahraman kesildi. Fakat biz onu da söyletiriz.
(Tokat, ah sesleri. Bir düşman askeri koşarak girer)
IV. DÜŞMAN: – Komutanım, komutanım. Tren geliyor… (Lokomotif düdüğü işitilir) İki çocuk tren yoluna kestane fişeği dizmişler. Yakalayamadık onları…
FATMA: – Nahit ile Vahit
I. DÜŞMAN: – Şimdi vaktim yok benim… Biraz sonra sizinle hesaplaşırız. Haydi tren yoluna…
(Düşmanların hepsi koşarak çıkarlar.)
FATMA: – Ah çocuklara bir şey olmasa.
ALİ: – Korkma hanım… İkisi de açıkgözdür onların… Kimbilir nereye sıvışmışlardır?
(Bu sırada sahnenin bir tarafında korka korka bakan iki çocuk başı görünür. Vahit ile Nahittir.)
VAHİT: – Gittiler.
(Sesi işitenler oraya bakarlar. Koşuşma… Her ağızdan bir ses çıkmaktadır. Vahit ile Nahit sahneye girerler)
NAHİT: – Dizlerim titriyordu. Acaba düşmanlar size bir şey yapar mı diye çok korkuyorduk.
(Tüfek sesleri işitilir.)
ALİ: – Çarpışma başladı. Bizimkiler nasıl olsa başarırlar. Katar durdu ya siz ona bakın… Kahraman çocuklarım benim.
VAHİT: – Öyle korktuk ki… Mahmut amca bize dedi, ana baba bir şey düşünmeyeceksiniz. Eğer treni durdurabilir ve haber verebilirseniz vatana çok büyük iyilik edeceksiniz. Koşun düşman köprüyü yaktı. Neredeyse tren gelecek… Siz çalıların arasına gizlenerek oraya koşun… Ben de geleceğim. Eğer askerler beni yakalarlarsa kestane fişeklerini rayların üzerine koyun. Trendekilere tehlike işareti vermiş olursunuz.
(Tüfek sesleri çoğalmıştır)
ALİ: – (Az sonra tren kestane fişeklerinin üzerinden geçerken patlamalar olur) Makinist durmuştur.
VAHİT: – Sonra bizi bir düşman askeri gördü. Çalıların arasına gizlendik. Aradılar ama bulamadılar.
ALİ: – Şimdi. Bizim askerler köprüyü onarır, katar da geçer. Ötekiler de düşmanı temizler. Gelin çocuklarım, sizleri alınlarınızdan öpeyim. Bazen çocuklar da büyük kahramanlıklar yaparlar. Ben de telgrafın başına geçeyim de diğer istasyona haber vereyim
PERDE

Destekegitimi
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 4 YORUM
  1. Osman Koçak dedi ki:

    Geleceğimiz olan çocuklar Cumhuriyetimize sahip çıkmalı. Çocuklarımızı bu yönde iyi eğitmeliyiz…

  2. A. Haydar OCAK dedi ki:

    Cumhuriyetimizin, güzelliği ve sağlam demokratik temellere oturmuşluğu önünde bulunan engellerin kaldırılması dileğiyle, nice Cumhuriyet Bayramlarına…

  3. Şeyda Seçkin dedi ki:

    Cumhuriyetimiz kutlu olsun!

  4. ben güzel dedi ki:

    Cumhuriyet Bayramı piyesini önce kısa sandım ama sonradan 2 bölüm olduğunu gördüm. Size ne kadar teşekkür etsem azdır.